Yeryüzündeki Başlıca İklim Tipleri ve Tabii Bitki Örtüsü

Yeryüzündeki Başlıca İklim Tipleri ve Tabii Bitki Örtüsü

YERYÜZÜNDEKİ BAŞLICA İKLİM TİPLERİ VE TABİİ BİTKİ ÖRTÜSÜ

Dünya'nın hemen her bölgesinin kendine özgü bir iklimi bulunmaktadır. Ancak, benzer iklim kuşakla­rına sahip alanlar büyük iklim kuşakları oluşturur­lar. Yüzlerce km2 lik sahaları etkileyen büyük iklim gruplarına makroklima adı verilmektedir. Bununla birlikte, makroklima alanlarında bazen öyle yerler vardır ki, buralarda görülen iklim özellikleri içinde bulundukları kuşaktan tamamen farklıdır. Makroklimalar içerisinde bölgesel farklılıklar gösteren, özel koşullu küçük iklim alanlarına da mikroklima de­nilmektedir.

Şimdi, yeryüzündeki büyük iklimleri, bu iklimlerin özelliklerini ve bu iklimlere uyum sağlamış bitki örtülerini inceleyelim.

A. SICAK İKLİMLER

1. Ekvatoral İklim: Ekvator çevresinde, 0° -10° Kuzey ve Güney enlem­leri arasında görülür. Yıllık ortalama sıcaklık 25°C dolayındadır. Yıllık sıcaklık farkı 2 - 3°C’yi geçmez. Yıllık yağış miktarı 2000 mm den fazladır. Her mev­sim yağışlı olmakla birlikte, ekinoks tarihlerinde yağış maksimum düzeye erişir. Tabii bitki örtüsü oldukça gür ve geniş yapraklı ormanlardır.

Ekvatoral iklim, Amazon ve Kongo havzalarının büyük bir kesiminde, Gine Körfezi kıyılarına yakın bölgelerde, Endonezya ve Malezya'nın büyük bir bölümünde etkili olmaktadır.

2. Tropikal İklim (Subtropikal - Savan): 10° - 20° Kuzey ve Güney enlemleri arasında ve 0° - 10° enlemle-rinde 1000 m’den sonra görülür. Ekvatoral kuşak ile çöller arasında bir geçiş iklimi­dir. Yıllık ortalama sıcaklık 20°C dolayındadır. Yıl­lık sıcaklık farkı 4 - 5°C’dir. Yıllık yağış miktarı 1000 - 2000 mm. arasındadır. Güneş ışınlarının dik geldiği yaz ayları yağışlı, kışlar kuraktır. Tabii bitki örtüsü yüksek boylu ve gür bitki toplulukları olan savanlardır.

Tropikal iklim, Sudan, Cad, Nijerya, Mali, Mori­tanya, Brezilya, Venezuela, Kolombiya, Peru ve Bolivya gibi ülkelerde etkili olmaktadır.

3. Muson İklimi: Muson rüzgarlarının etki alanlarında görülür. Yıllık ortalama sıcaklık 15 - 20°C dir. Yıllık sıcaklık farkı 10°C civarındadır. Yıllık ortalama yağış 2000 mm do­layındadır. Yıllık yağışların % 85'i yaz aylarında dü­şer. Kış mevsimi kurak geçmektedir. Tabii bitki örtüsü kışın yaprağını döken, yazın yeşillenen ormanlardır. Yağışların azaldığı yerlerde ise savanlar görülür.

Muson iklimi, Güney Hindistan, Güney Çin, Gü­neydoğu Asya, Japonya ve Mançurya gibi böl­gelerde etkili olmaktadır.

4. Çöl İklimi (Sıcak ve Kurak İklim): Dönenceler civarında, Asya ve Kuzey Amerika'da karaların iç kısımlarında ve Güney Amerika'nın gü­neyinde görülür. Bu iklim tipini, yağışların yok dene­cek kadar az olması belirler. Çöllerdeki nem yeter­sizliği, günlük sıcaklık farkının büyümesine zemin hazırlamıştır. Günlük sıcaklık farkının 50°C yi buldu­ğu zamanlar olmaktadır. Yıllık yağış miktarı 100 mm’nin altındadır. Yağışlar daha çok sağanak yağmurlar şeklindedir. Tabii bitki örtüsü bazı kurakçıl otlar ve kaktüs bitkileridir.

Afrika'da Büyük Sahra, Ortadoğu'da Necef, Asya'da Gobi, Taklamakan, Deşti Kebir, Avustralya'da Gobbon ve Gibson, Güney Afrika'da Kalahari ve Namib, Güney Amerika'da Patagonya, Atacama ve Peru ile ABD'nin güneybatısı yeryü­zündeki başlıca çöl alanlarıdır.

B. ILIMAN İKLİMLER

1. Akdeniz İklimi: Genel olarak, 30° - 40° enlemleri arasında görülür. Yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlıdır. Yıl­lık ortalama sıcaklık 15 - 20°C dir. Yıllık sıcaklık farkı ise 18°C kadardır. Yıllık yağış miktarı 600 -1000 mm arasında değişir. En fazla yağış kışın, en az yağış yazın görülür.

Karakteristik bitki örtüsü, kızılçam ormanlarının tahrip edilmesiyle ortaya çı­kan makilerdir. Makiler, sürekli yeşil kalabilen, kısa boylu, sert yapraklı, kuraklığa dayanabilen, çalımsı bodur bitkilerdir. Mersin, defne, kocayemiş, zey­tin, süpürge çalısı, bodur, ardıç gibi bitkiler başlıca maki türleridir. Akdeniz ikliminde yağışın az çok yeterli olduğu orta yükseklikteki yamaçlarda iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar (Kızılçam, sarıçam, karaçam ormanları gibi) yer alır.

Akdeniz iklimi en belirgin olarak Akdeniz çevresin­de görülmekle birlikte, Güney Portekiz, Afrika'nın güneyinde Kap Bölgesi, Avustralya'nın güneyba­tısı ve güneydoğusu, Orta Şili ve ABD'nin Kalifor­niya eyaletinde de etkili olmaktadır.

2. Okyanusal İklim: Genel olarak, 30° - 60° enlemleri arasında, karala­rın batı kıyılarında görülür. Yazlar fazla sıcak, kış­lar da fazla soğuk olmaz. Yıllık sıcaklık ortalaması 15°C dir. Yıllık sıcaklık farkı 10°C yi bulmaktadır.

Yıllık yağış ortalaması 1500 mm. dir. En fazla yağış sonbaharda görülür. Tabii bitki örtüsü yayvan ve iğ­ne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlardır. Orman­ların tahrip edildiği yerlerde çayırlar bulunur. Okyanusal iklim, Batı Avrupa, Kuzey Amerika'nın ku­zeybatısı, Güney Şili, Avustralya'nın kuzeydoğu­su ve Yeni Zelanda'da etkili olmaktadır.

3. Karasal İklim: Genel olarak, 30° - 65° enlemleri arasında, karala­rın deniz etkisinden uzak iç kısımlarında ve kıtala­rın doğu kıyılarında görülmektedir. Kışlar çok soğuk geçer ve uzun sürer. Yazlar ise sıcaktır. Yıllık sıcaklık ortalaması 0 - 10°C arasında değişir. Yıllık sıcaklık farkı 20 - 40°C’dir. Yıllık yağış miktarı 500 -600 mm dolayındadır.

En fazla yağış yazın, en az yağış kışın düşer. Kış yağışları daha çok kar şeklindedir. Tabii bitki örtüsü iğne yapraklı ormanlardır. Yağışın azaldığı kesimler­de de bozkırlar (step) görülür. Sibirya ve Kanada da iğne yapraklı ormanlara tayga ormanları adı verilir. Taygalar, Dünya ormanlarının % 15'ini oluştururlar.

Karasal iklim, Sibirya, Kanada ve Doğu Avru­pa'da geniş bir yayılış sahasına sahiptir.

4. Step İklimi (Yarıkurak İklim): Step iklimi, bir geçiş iklimi özelliği gösterir. Üç gru­ba ayrılır;

a. Tropikal Step İklimi: Savan ikliminden çöl ikli­mine geçiş alanlarında görülür.

b. Subtropikal Step İklimi: Çöl ikliminden Akde­niz iklimine geçiş alanlarında görülür.

c. Orta Kuşak Step İklimi: 30° - 50° önlemlerin­deki çöller etrafında ve Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş alanlarında görülür.

Step iklimlerinde yıllık sıcaklık farkı 15 - 30°C’dir. Yıllık yağış miktarı 300 - 500 mm’dir. Step iklimle­rinde en fazla yağış ilkbaharda ve yazın düşmek­tedir. Tabi bitki örtüsü yağışlı mevsimde yeşeren, kurak mevsimde sararan step (bozkır)’tir.

İnsanlar tarafından ağaç kesilerek, yakılarak or­manların ortadan kaldırılması sonucunda olu­şan bozkırlara antropojen bozkır denir. Bu tür bozkırlar, ormanların tahrip edilmesi sonucunda ortaya çıktığından yer yer orman ağacı toplu­luklarına rastlanır.

C. SOĞUK İKLİMLER

1. Tundra İklimi (Kutupaltı İklimi): Genel olarak, 65° -80° Kuzey enlemleri arasında görülür. Sıcaklığın çok düşük olduğu bir iklim tipi­dir. Bu iklimde en sıcak ayın ortalaması dahi 10°C yi geçmez. Kışın değerler -30°C ile -40°C ye iner. Yıllık sıcaklık far­kının 65°C yi bulduğu yerler vardır. Yağışlar or­talama 200 - 250 mm ka­dardır. En fazla yağış yaz aylarında görülür. Tabii bitki örtüsü çalı, yosun ve yazın yeşeren kurakçıl otlardan oluşan tundralardır.

Tundra iklimi, Avrupa'nın kuzey kıyıları, Kuzey Si­birya, Kuzey Kanada, Grönland Adası kıyıları ve Orta kuşaktaki yüksek dağlarda etkili olmaktadır.



2. Kutup İklimi: Karlar ve buzullarla kaplı kutup bölgelerinde görü­lür. Sıcaklık ortalaması bütün yıl boyunca 0°C’nin altındadır. Sıcaklık, çoğu zaman -40°C ye, hatta da­ha altına iner. Yıllık sıcak­lık farkı 30°C dolaylarında­dır. Yağışlar son derece az ve kar şeklindedir. Orta­lama yağış 200 mm. civa­rındadır. Bu iklim tipinde bitki örtüsü yoktur.

Kutup iklimi, Kuzey Kutbu çevresinde Grönland Adası'nın iç kısımlarında ve Antarktika'da etkilidir.

Kutup bölgelerinde deniz yüzeyinin donmasıyla oluşan geniş buz örtülerine bankiz denir. Ortalama kalınlıkları 2 m kadardır. Karalarda oluşan ve koparak denize düşen buz dağlarına ise aysberg adı verilmektedir.

İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ İLİŞKİSİ

Yukarıda da anlatıldığı gibi, iklim ile bitki topluluk­ları arasında sıkı bir ilişki vardır. Kutup iklimi hari­cinde diğer bütün iklimlerin kendine has karakteris­tik bitki örtüsü vardır. Farklı bölgelerdeki benzer ik­lim varlığını benzer tabii bitki örtüsü kanıtlar.

Bitki örtüleri yer şekillerinden dolayı, yeryüzünde aralıksız kuşaklar oluşturamazlar. Ancak, genel olarak Ekvator'dan kutuplara doğru, geniş yapraklı ormanlar, karışık ormanlar ve iğne yapraklı ormanlar, şeklinde kuşaklar meydana gelmiştir.

Sıcaklık ve nem, bitki hayatını doğrudan etkiler. Yükseklere çıkıldıkça sıcaklık ve nem oranı azalır. Buna bağlı olarak bitki örtüsü de seyrekleşir. Belirti bir yükseklikten sonra cılızlaşır ve doğal olarak ortadan kalkar. Bir yamaca düşen yağış miktarı aynı ise, yükseldikçe bitki örtüsündeki değişme sıcaklık azalmasıyla ilgilidir. Ancak, sıcaklık şartları aynı ise, farklılaşma nem miktarının değişmesiyle ilgilidir.

Yükseklere çıkıldıkça bitki toplulukları, geniş yapraklı orman, karışık ormanlar, iğne yapraklı ormanlar ve dağ çayırları şeklinde kuşaklara ayrılır.

Dağların Güneş'e bakan yamaçlarında bitkilerin olgunlaşma süreleri daha kısadır. Ormanın ve ağa­cın yetişme sınırı daha yüksektir.
Cepheler ve Oluşumlarına Göre Yağışlar

Cepheler ve Oluşumlarına Göre Yağışlar

HAVA KÜTLELERİ VE CEPHELER

Atmosferin sıcaklık ve nem bakımından aynı özel­lik gösteren büyük parçalarına hava kütlesi denir. Hava kütlesinin oluşum alanı, deniz yüzeyine rast­lıyorsa, bu hava kütlesine denizel hava kütlesi denir. Kara üzerinde oluşan hava kütlelerine de karasal hava kütlesi denir.

Hava kütleleri oluştukları yere göre de isim alırlar. Başlıcaları tropikal ve kutup hava kütleleridir. Hava kütlelerinin yer değiştirmesi hava durumu ba­kımından önemlidir.

Örneğin, Tropikal bölgede oluşmuş bir hava kütlesi Türkiye'yi kapladığı zaman sıcaklık yükselir. Kuzey kutup bölgesinden gelen bir hava kütlesinin yayılmasında ise Türkiye'de sıcaklık azalır.

Farklı özellikteki hava kütlelerini birbirinden ayıran sınıra ise cephe denir. Cephelerde çeşitli atmosfer olayları meydana gelir. Cephe boyunca karşılaşan iki hava kütlesinden, sıcak olan soğuk olanın üze­rinde yükselir. Yükselme soğumaya, bulutların oluşmasına, sislere ve yağışlara neden olur.



OLUŞUMLARINA GÖRE YAĞIŞLAR

Yağışlar oluşumlarına göre üç gruba ayrılır:

1. Yamaç Yağışları (Orografik Yağışlar): Nemli hava kütlelerinin, yatay yönde hareket eder­ken dağ yamaçlarına çarparak yükselmesi ve soğuması sonucu oluşan yağışlardır.

Dünya'da en çok, Güneydoğu Asya'da Orta ku­şaktaki karaların batı kıyılarında Amerika’da Ka­yalık Dağları’nda, ve sıcak kuşak­taki karaların doğu kıyılarında görülür. Türkiye'de ise, Toroslar'ın güneybatıya, Karadeniz Dağları ile Istrancalar'ın kuzeye bakan yamaçlarında fazlaca görülür.

Hava kütleleri yamaç boyunca yükselirken en fazla yağışı 500 - 1000 m yükseltiler arasına bı­rakırlar. Yükselti arttıkça (1000 m’lerden sonra) mutlak nem azaldığı için yağış da azalır.

2. Konveksiyonel Yağışlar (Yükselim Yağışları): Güneşli ve rüzgarsız günlerde ısınan hava yükselerek soğur. Belli bir yükseltiden sonra nemin yoğunlaşması ile yağış meydana gelir.

Dünya'da en çok, Ekvatoral bölgede rastlanır. Ülke­mizde ise, İç Anadolu Bölgesi'nde İlkbahar'da görü­len yağışlar konveksiyonel yağışlardır. Bu yağışlar halk arasında kırkikindi yağışları olarak bilinir.

3. Cephe Yağışları (Frontal Yağışları): Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşma alanlarında meydana gelen yağışlardır.

Dünya'da en çok, Orta kuşakta ve 60° enlemleri civarında görülür. Türkiye'de, özellikle kış mevsimin­de görülen yağışların çoğu cephesel kökenlidir.

Kış mevsiminde, kutuplardan kaynaklanan soğuk hava ile Ekvatoral bölgeden kaynaklanan sıcak ha­va kütleleri Akdeniz üzerinde karşılaşırlar. Böylece Akdeniz tali cephesi meydana gelir. Cephe boyun­ca da yağışlar görülür. Anadolu üzerinde de, Sibirya yüksek basıncı ile İzlanda alçak basıncı ve Asor yüksek basıncına bağlı cephe yağışları görülür.



YAĞIŞLARIN YERYÜZÜNE DAĞILIŞI

Genel hava dolaşımı, kara ve deniz dağılışı, yer şekilleri yükselti gibi nedenlerden dolayı yeryüzü­nün her tarafı aynı oranda yağış almaz.

Dünya üzerinde;

Ø  En yağışlı bölgeler; Ekvatoral bölge, Muson böl­geleri ve Orta kuşak karalarının batı kıyılarıdır.

En kurak bölgeler ise; Orta kuşak karalarının dağlarla çevrili iç kısımları, dönenceler civarı, çevresine göre, alçakta kalmış yerler ve kutup çevreleridir.
Nemlilik ve Yağış

Nemlilik ve Yağış

NEMLİLİK VE YAĞIŞ

Yeryüzünde yaşamın en önemli öğelerinden biri olan su, atmosferde katı, sıvı ve gaz halinde bulunur. Su, her derecede gaz haline gelebilir. Sıcaklık 0°C’nin altına düşünce donarak, katı hale geçer. Bazen de ani sıcaklık değişimleri ile doğrudan katıdan gaz haline veya gaz halinden katı hale geçer (Süblimasyon).

Yeryüzünün 2/3’ünden daha fazla alan kaplayan suyun, meteorolojik olaylar ve iklim üzerinde çok büyük etkisi vardır. Çünkü suyun faz (hal) değişimi atmosferde enerji hareketlerine neden olmakta, belli koşullar altında fırtınalar, yağışlar ve hava hareketlerine neden olmaktadır.

Su Döngüsü: Deniz, göl ve diğer kaynaklarından buharlaşan su buharı, yükseldikçe soğur ve yoğunlaşır. Yoğunlaşma, su veya buz zerrelerinden oluşan bulut halinde belirir. Bu zerreler havanın taşıyamayacağı kadar ağırlaşınca, katı veya sıvı halde yağış olarak tekrar yeryüzüne iner.

Yeryüzüne yağış olarak inen suyun bir kısmı yüzeysel akışa geçerek deniz veya göllere dökülür. Bir kısmı yeraltına sızarak yer altı sularını oluşturur. Diğer bir kısmı da insan, hayvan ve bitkiler tarafından kulanılırken, bir kısmı da tekrar buharlaşarak tekrar atmosfere karışır. Yeryüzünde su, denizler, karalar ve atmosfer arasında sürekli bir dolaşım halindedir. Bu dolaşıma su döngüsü denir. Bu döngü bir denge halinde sürekli yinelenip durur ve asla kayıp olmaz.

NEMLİLİK

Atmosferde gaz halinde bulunan su buharına nem denir. İklim ve yaşam üzerinde çok önemli etkisi olan su buharının atmosfer içindeki oranı ortalama % 2’dir. Ancak yere, sıcaklığa ve zamana göre, oranı %0 ila %5 arasında değişen bir gazdır.

Atmosferdeki nemin kaynağı, deniz, okyanus, göl ve topraktaki suyun buharlaşması ve bitkilerin terleme yoluyla atmosfere verdikleri su buharıdır. Sıcaklık ile buharlaşma arasında doğru orantı vardır. Su her derecede buharlaşır ancak sıcaklık arttıkça buharlaşma artar.

Su buharlaşırken çevreden sıcaklık alır ve bu sıcaklığı içinde tutar. Buna gizli ısı denir. Su buharı tekrar yoğunlaşarak sıvı hale döndüğünde, gizli enerji açığa çıkar. Bu enerjinin bazı meteorolojik olaylar üzerinde önemli etkileri vardır. Havadaki nem miktarını ölçen alete higrometre denir.

Nem, sıcaklığı dengeleyici bir özelliğe sahiptir. Aşırı ısınma ve soğumaya engel olur. Yıl boyunca güneş ışınlarını dik ve dike yakın açılarla alan Ekvator çevresi, Dünya’nın en sıcak bölgesi olması gerekirken; nem oranının fazlalığı bu durumu engellemiştir. Buna karşın nem oranının çok düşük olduğu, dönenceler çevresindeki tropikal çöller, Dünya’nın en sıcak bölgelerini oluşturur.

Nem üç şekilde ifade edilir:

1-Mutlak Nem: 1 m3 hava içerisinde bulunan su buharının gram cinsinden ağırlığına mutlak nem denir ve g/m3 olarak ifade edilir. Mutlak nem miktarı sıcaklıkla doğru orantılıdır.

Buharlaşma arttıkça, mutlak nem de artar. Buharlaşmayı etkileyen faktörler şunlardır:

Ø  Sıcaklık: Sıcaklıkla buharlaşma doğru orantılıdır. Yani sıcaklık arttıkça buharlaşma artar.

Ø  Nem Açığı: Havadaki nem oranı da buharlaşmayı etkileyen faktörlerdendir. Nem oranı az olan havada buharlaşma şiddeti artar. Buna karşın nem açığı az olan hava kütlesinde buharlaşma şiddeti azdır. Başka bir ifade ile bağıl nem arttıkça buharlaşma şiddeti azalır.

Ø  Hava Hareketleri, Rüzgarlar: Durgun bir hava ortamında buharlaşma şiddeti azdır. Yatay (rüzgâr) ve dikey (konveksiyonel) yöndeki hava hareketleri buharlaşma şiddetini arttırır.

Ø  Hava Basıncı: Basınçla mutlak nem arasında da doğru orantı vardır. Basınç arttıkça mutlak nem artar, basınç azaldıkça  mutlak nem de azalır.

Ø  Buharlaşma Yüzeyinin Genişliği: Özellikle buharlaşmanın büyük oranda gerçekleştiği deniz ve göllerin yüzeyi arttıkça buharlaşma şiddeti de artar.

Ø  Yükselti: Yükseltiye bağlı olarak sıcaklık ve basınç azalacağından buharlaşma da azalır.

Ø  Toprak Özelliği: Koyu renkli topraklarda sıcaklık daha çok artar. Buna bağlı olarak buharlaşma şiddeti de artar. Açık renkli topraklarda ise buharlaşma şiddeti daha düşüktü. Geçirimli topraklara buharlaşma oranı daha fazla olur.

Ø  Bitki Örtüsü: Bitkiler topraktan aldıkları suyun bir kısmını terleme yoluyla havaya verirler. Yoğun bitki örtüsünün bulunduğu yerlerde nem miktarı nispeten daha fazladır.

Ø  Okyanus Akıntıları: Sıcak su akıntılarında buharlaşma oranı fazladır. Dolayısıyla geçtikleri kıyılarda nem miktarını arttırırlar. Soğuk su akıntılarında ise durum bunun tersinedir.

Bu bilgiler ışığında, yeryüzünde mutlak nemin en fazla olduğu yer Ekvator ve çevresi olurken; en düşük kutup-larda görülür. Çünkü Ekvator’da hava sıcak olduğundan, daha, fazla su buharı alabilir. Kutuplara doğru hava sıcaklığı azaldığından, nem alabilme yeteneği azalır. Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe mutlak nem azalır.

Atmosfere karışan su buharının kaynağı yeryüzüdür. Yerden yukarılara doğru çıkıldıkça mutlak nem miktarı azalır. Çünkü deniz seviyesinden yukarılara çıkıldıkça sıcaklık ve basınç azalır. Havanın nem alma kabiliyeti, sıcaklık düşüp, basınç azaldıkça azalır.

2. Maksimum Nem (Doyma Miktarı): Hava, basıncına ve sıcaklığına göre belirli bir miktarda nem alabilir. 1 m3 havanın alabileceği en fazla nem miktarına maksimum nem veya doyma noktası denir. Hava alabileceği kadar nem almışsa, buna doymuş hava denir.

Maksimum nem sıcaklığa bağlı olarak değişir. Isınan hava genişler. Dolayısıyla nem alma kapasitesi artar ve maksimum nem (doyma miktarı) artar. Soğuyan hava büzülür, yoğunluğu azalır. Böylece nem alma kapasitesi azalır ve doyma miktarı azalır. Sıcaklıkla doyma miktarı (maksimum nem) doğru orantılıdır.

Havanın her sıcaklıkta taşıyabileceği nem miktarı aynı değildir. Belirli bir sıcaklıkta, 1 m3 hava, belirli miktara kadar nem taşıyabilir.

Tabloda görüldüğü gibi sıcaklık arttıkça havanın taşıyabileceği nem miktarı,  doyma miktarı ya da maksimum nem artar. Sıcaklık azaldıkça havanın taşıyabileceği nem miktarı, maksimum nem  ya da doyma miktarı azalır.

Yeryüzünde sıcaklığın çok olduğu tropikal bölgeler ve sıcak çöllerde maksimum nem fazla iken, sıcaklığın düşük olduğu kutup çevresi, yüksek dağlar ve diğer soğuk bölgelerde maksimum nem düşüktür.

3. Bağıl Nem: Havadaki mevcut nem miktarının, taşıya-bileceği nem miktarına (doyma miktarına) oranına bağıl nem denir. Bir başka ifade ile mutlak nem ile maksimum nem arasındaki orana bağıl nem denir. Bağıl nem yüzde (%) olarak ifade edilir.

Ø  Bağıl nem ile mutlak nem doğru orantılıdır. Mutlak nem, arttıkça, bağıl nem de artar; azaldıkça bağıl nem de azalır.

Ø  Bağıl nem ile doyma miktarı (maksimum nem) arasında ters orantı vardır. Maksimum nem arttıkça bağıl nem azalır.

Ø  Bağıl nem ile sıcaklık arasında da ters orantı vardır. Sıcaklık arttıkça bağıl nem azalır.

Ø  Bağıl nem, maksimum nemin az olduğu, kara içleri ve çöl bölgelerinde azdır. Buna karşın, mutlak nemin fazla olduğu Ekvatoral bölgelerde ve deniz kıyılarında fazladır.

Ø  Havadaki mevcut nem miktarı (mutlak nem) ile doyma miktarı (maksimum nem) arasındaki farka nem açığı denir. Nem açığı ne kadar az ise bağıl nem o oranda fazla olur.

Ø  Mutlak nem ile maksimum nem (Doyma miktarı) eşit olduğunda, bağıl nem %100 olur ve hava doyma noktasına erişmiş olur. Bu, aynı zamanda yoğunlaşma noktasıdır.

YOĞUNLAŞMA (YOĞUNLAŞMA)

Havadaki su buharının sıvı yada katı hale dönüşmesine yoğunlaşma denir.

Yoğunlaşmanın meydana gelmesi havanın nem bakımından doyma noktasını aşmasına bağlıdır. Havadaki bağıl nemin yüzde 100'e ulaştığı noktaya doyma noktası denir. Doyma noktası aşıldığı takdirde hava su buharının fazlasını taşıyamaz. Fazla olan su buharı sıvı ya da katı hale dönüşür.

Örneğin, 1 m3 havanın 25°C sıcaklıkta taşıyabileceği nem 19,5 gramdır. 15°C de ise 10.5 gram kadar nem taşır. Buna göre. 25°C de doymuş havanın sıcaklığı 15°C ye düşerse doyma noktası aşılmış olur. Arta kalan 19,5 -10,5 = 9 gr nem yoğunlaşır.

Bir hava kütlesi;

Ø  Soğuk bir hava kütlesi ile karşılaşırsa,

Ø  Soğuk bir bölgeden geçerse,

Ø  Yükselmeye uğrarsa,

sıcaklığı azalır ve havanın nem taşıma kapasitesi azalacağından yoğunlaşma meydana gelir.

Yine aynı hava Kütlesi;

Ø  Sıcak bir hava kütlesiyle karşılaşırsa,

Ø  Sıcak bir bölgeden geçerse,

Ø  Alçalmaya uğrarsa,

sıcaklığı artar ve havanın nem taşıma kapasitesi artacağından yoğunlaşma sona erer.

Yoğunlaşma sonucunda çok küçük su taneciklerinin bir araya gelmesiyle bulutlar oluşur. Bulutlar oluştukları yükseklikler dikkate alınarak üç gruba ayrılır.

Yüksek bulutlar (Sirüsler): Saçak, tüy, ya da ince iplikler biçimindeki bulutlardır. Yüksek bulutlar genelde yağış getirmezler. Bunlar, bir siklonun yaklaştığının ve havanın bozacağının habercisidirler.

Orta yükseklikteki bulutlar (Kümülüsler): Kümeler biçimindeki bulutlardır Genellikle alt kısımları düz ve siyah olur. Alt kısımlarının düz olmasının nedeni yoğunlaşmanın aynı seviyeden başlamasıdır. Siyah olmasının nedeni ise iri su taneciklerinden oluşmasıdır. Bu gruptaki bazı bulutlar yükseklere doğru büyür ve sağanak şeklinde şiddetli yağmurlar getirir.

Alçak bulutlar (Stratüs'ler): Yer'in üstünde, asılı gri bir tabaka gibi duran koyu renkli bulutlardır. Genelde yağışlara yol açarlar.

Yukarıdaki bulutlar ana bulutlardır. Ancak gökyüzünde, özelliklerine göre, sirrokümülüs, kümülonimbus, sirro-stratüs gibi adlarla anılan karma bulutlar da görülür. Ayrıca, yağış bırakan bütün bulutlara nimbus adı verilmektedir.

Belirli bir anda gökyüzünün bulutlarla kaplı kısmının tüm gökyüzüne olan oranına bulutluluk denir. Bulutlu-luk oranı çeşitli aynalardan oluşan ve Nefometre adı verilen bir aletle ölçülür. Buna göre, gökyüzünün oranı 10 kabul edilerek;

Ø 0-2 oranı Açık havayı

Ø 2-8 oranı Bulutlu havayı

Ø 8-10 oranı Kapalı havayı ifade eder.

Sis, ise yeryüzüne çok yakın oluşmuş ya da yeryüzüne çökmüş bulutlardır. Sıcak ve nemli bir havanın daha soğuk bir yerle teması sonucu sis oluşur. Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşması da sislere yol açar.

YAĞIŞ ÇEŞİTLERİ

Atmosferdeki su buharının yoğunlaşarak sıvı yada katı halde yeryüzüne düşmesine yağış denir. Başlıca yağış çeşitleri şunlardır;

1. Çiy: Havadaki su buharının soğuk zeminler üzerinde, su tanecikleri şeklinde yoğunlaşmasıyla oluşur. Özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür.

2. Kırağı: Havadaki su buharının soğuk cisimler üzerinde, 0°C’den düşük sıcaklıklarda kristaller şeklinde yoğunlaşmasıyla oluşur. Sonbahar aylarında ya da kış başlarında görülür.

3. Kırç: Havadaki su buharının çok soğumuş ağaç dalları, tel, saçak, vb. cisimler üzerinde yoğunlaşarak buz tabakası haline gelmesidir. Kırağıdan ayrılan yönü, kristallerin üst üste yığılarak buz tabakaları haline gelmesidir.

4. Yağmur: Bulutu oluşturan su taneciklerinin büyümesiyle oluşan su damlalarıdır. Yoğunlaşmanın devam etmesi ile ağırlığı artan su damlaları yağış halinde yere düşer.

5. Kar: Su buharının, yükseklerde 0°C altında yavaş yavaş yoğunlaşmasıyla oluşan buz kristalleri yere düşer. Bu tür yağışlara kar denir.

6. Dolu: Hava sıcaklığının birden bire ve büyük ölçüde azalması sonucu yağmur damlaları donarak buz parçacıkları halinde yere düşer. Bu yağışlara dolu denir.

Bir yere düşen yağmur miktarı plüviyometre denilen aletle ölçülür. Kar halindeki yağışların miktarı da su olarak hesaplanır. Bu yolla bulu­nan yağış miktarı 1 m2 ye düşen suyun cm veya mm cinsinden yüksekliğiyle ifade edilir. Toplam yağışın mevsimlere dağılışına ise yağış rejimi denir.
Rüzgarlar

Rüzgarlar

RÜZGARLAR

Yüksek basınç alanından alçak basınç alanlarına doğru hareket eden, yatay yönlü hava hareketlerine rüzgar denir.

Bir yüksek basınç alanında (Antisiklon), alçalan hava kütleleri, çevreye doğru yayılır. Alçak basınç alanında da (Siklon), yükselici hava hareketlerinden dolayı, oluşan hava açığını doldurmak için çevreden alçak basınç merkezine doğru hava kütleleri gelir. Böylece yüksek basınç alanlarında alçalan hava kütleleri çevreye doğru yayılarak, alçak basınç alanına doğru hareket eder. Yüksek basınç alanından, alçak basınç alanlarına doğru hareket eden yatay yönlü hava akımı da rüzgarın oluşmasına neden olur.

Rüzgar oluşumunun temel nedeni, iki nokta arasındaki basınç farkıdır. Rüzgarın esmesi, iki nokta arasındaki basınç farkı ortadan kalkıncaya kadar devam eder.

RÜZGARIN YÖNÜ:

Rüzgarın yönü daima yüksek basınç alanından, alçak basınç alanına doğrudur. Yüksek basınç alanından, alçak basınç alanına doğru hareket eden hava kütleleri, en kısa yolu takip edemezler çünkü; Dünya’nın ekseni etrafında dönmesi sonucunda oluşan corriolis (merkezkaç) kuvvetinden dolayı, rüzgarların yönlerinde de sapmalar meydana gelir.

Rüzgarın yönü, geldiği coğrafî yöne göre adlandırılır. Örneğin batıdan esen rüzgarlara, batı rüzgarları; güneyden esen rüzgarlara da güney rüzgarları denir. Bir yerde rüzgarın en çok estiği yöne egemen (hakim) rüzgar yönü denir.

RÜZGARIN YÖNÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1. Basınç Merkezlerinin Konumu: Basınç merkezlerinin birbirlerine göre konumu rüzgarın yönünü belirler. Basınç merkezleri yer değiştirdikçe rüzgarın yönü de değişir.

2. Yer Şekilleri: Yerşekilleri de rüzgarın esiş yönünü etkiler. Hava kütleleri yerşekillerinin uzanış yönünde hareket ederler. Örneğin; güneybatı-kuzeydoğu yönlü bir vadide hakim rüzgar yönü de yine aynı yönde olacaktır. Böylelikle bir yerin hakim rüzgar yönüne bakarak yerşekillerinin uzanış doğrultusu tahmin edilebilir.

3. Dünya’nın Dönüşü: Rüzgarlar, basınç merkezleri arasındaki en kısa yolu izlemezler. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucunda rüzgarların yönlerinde sapma meydana gelir. Kuzey Yarım Küre’de hareket yönünün sağına; Güney Yarım Küre’de hareket yönünün soluna doğru bir sapma meydana gelir.

RÜZGARIN HIZI:

Rüzgar hızını ölçen alete anemometre denir. Rüzgarın hızı saniyede metre (m/s) veya saatte kilometre (km/h) olarak ifade edilir. Rüzgarın hem hızını hem de yönünü yazan alete anemograf denir.

Rüzgarlar, hızlarına göre; hafif, orta şiddetli ve şiddetli olarak gruplandırılır. Rüzgarın hızını belirtmek için bofor ölçeği kullanılır. Bu çizelge rüzgarın yeryüzündeki cisimler üzerinde yapmış olduğu etkiye göre rüzgarın hızını tahmin etmeye yarar.

RÜZGARIN HIZINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1-Basınç Farkı: Rüzgarın hızı, iki basınç merkezi arasındaki basınç farkına bağlıdır. İki basınç merkezi arasındaki basınç farkı arttıkça rüzgarın hızı da artar; basınç farkı azaldıkça rüzgarın hızı da azalır.

İzobar eğrilerinin sık geçtiği yerlerde, basınç farkı fazladır. Bu durumda rüzgarın hızı da fazladır. İzobar eğrilerinin seyrek geçtiği yerlerde ise basınç farkı az olduğundan, rüzgarın hızı da azdır.

2- Basınç Merkezleri Arasındaki Uzaklık: Aynı basınç farklarına sahip birbirinden farklı uzaklıktaki noktalar arasında, rüzgarların hızları farklıdır. Basınç merkezleri arasındaki mesafe arttıkça rüzgarın hızı azalır; mesafe azaldıkça hız artar.

3- Dünya’nın Dönüşü: Rüzgarların yönünde, Dünya’nın dönüşüne bağlı olarak, sapmalar meydana gelir. Bu da hareket ettikleri mesafenin uzamasına neden olur. Mesafenin artması hızında da yavaşlamaya neden olur.

4- Sürtünme: Fazla engebe, ağaçlar v.s rüzgarın hızını keserler. Bundan dolayı düz ve çıplak arazilerde rüzgar daha hızlı eserken; engebeli ve bitki örtüsünün yoğun olduğu yerlerde, rüzgarlar sürtünmeden dolayı hızı kesileceğinden, hızları azdır. Gene, sürtünmeye bağlı olarak rüzgarın hızı, yerden yukarılara doğru çıkıldıkça artar.

Atmosferdeki Genel Hava Dolaşımı

ve Basınç Kuşakları

Kutupların aşırı soğuması ve Ekvator çevresinin her zaman sıcak olması, buralarda farklı basınç değerlerinin oluşmasına neden olmuştur. İki bölge arasındaki basınç farkını dengelemek için atmosferde genel hava dolaşımı doğmuştur. Atmosferdeki genel hava dolaşımı klasik ve modern olmak üzere iki görüş vardır.

1- Klasik Görüş: Güneş ışınlarının yıl içerisinde kutuplar ve çevresine daima yatay açılarla gelmesi, bu bölgede hava sıcaklıklarının düşük olmasına neden olur. Hava sıcaklıklarının daima düşük olması alçalıcı hava hareketlerine, bu da kutuplarda Termik Yüksek Basınç (TYB) Kuşağı oluşmasına neden olur.

Ekvator ve çevresine ise güneş ışınlarının daima dik ve dike yakın açılarla gelmesi, bu bölgelerde sıcaklıkların yıl içerisinde daima yüksek olmasına ve dolayısı ile yükselici hava hareketlerine neden olur. Bundan dolayı Ekvator ve çevresinde Termik Alçak Basınç (TAB) Kuşağı oluşmuştur.

Bu görüşe göre atmosferdeki genel hava dolaşımı temelde termik nedenlerden dolayı, yani kutupların aşırı soğuması, Ekvator ve çevresinin aşırı ısınmasından dolayı doğmuştur. Eğer dünya dönmeseydi ve yeryüzü tamamen denizlerle kaplı olsaydı, Kutup (TYB) alanında soğuyup alçalan hava alttan Ekvator’a doğru; Ekvator(TAB) kuşağında da ısınan hava yükselerek, üstten kutuplara doğru, meridyenler doğrultusunda hareket ederdi. Böylece iki farklı basınç merkezi arasındaki hava akımıyla basit bir denge kurulurdu.

Ancak, Dünya’nın ekseni etrafında dönmesinden dolayı bu hava kütlelerinin yönlerinde sapmalar meydana gelir.

Ekvator’daki TAB kuşağından üstten kutuplara doğru hareket eden hava kütlelerinin yönlerinde, Dünya’nın dönmesinden dolayı, sapmalar meydana gelir. Yönünde sapmalar meydana gelen bu hava kütleleri 30° enlemleri üzerinde yığılırlar. Burada yoğunluğun artmasıyla ağırlaşarak, yere doğru, alçalıcı, harekete geçerler. 30° enlemleri civarında, alçalıcı hava hareketlerinden dolayı, Dinamik Yüksek Basınç (DYB) Kuşağı oluşur.

Bu kuşaktaki alçalıcı hava hareketlerinden dolayı yağış oluşmamakta ve 30° enlemleri civarında tropikal çöllerin oluşmasına neden olmaktadır.

30° enlemleri civarında alçalan hava kütleleri alttan çevreye doğru yayılır. Bunlardan bir kısmı Ekvator’a geri dönerken (Alize Rüzgarları), bir kısmı da kutuplara doğru (Batı Rüzgarları) hareket ederler.

30° DYB kuşağından kutuplara doğru batı sektöründen esen hava kütleleri (Batı Rüzgarları), Kutuplardaki TYB alanından Ekvator’a doğru hareket eden Kutup Rüzgarları ile 60° enlemleri civarında karşılaşırlar. Burada çarpışan iki hava kütlesi yükselerek basıncın düşmesine neden olurlar. Böylece 60° enlemleri civarında Dinamik Alçak Basınç (DAB) Kuşağı oluşur.

Dinamik basınç kuşaklarının oluşmasının temel nedeni Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüşüdür.

Bu klasik görüş atmosfer olaylarının tümünü açıklayamamaktadır.

2- Modern Görüş: Modern Görüşe göre de atmosferde ki genel hava dolaşımının temel nedeni, Ekvator kuşağının aşırı ısınması ve kutupların aşırı soğumasıdır. Ancak klasik görüşte belirtilen, 30° enlemleri (dönenceler) ile 60° enlemleri arasında hareket eden batı yönlü rüzgar kuşakları (Batı Rüzgarları) yoktur.

Bu teoriye göre Ekvator çevresinin sıcak havası gezici siklonlarla kutuplara doğru parçalar halinde taşınır. Kutupların soğuk havası da gezici antisiklonlarla Ekvator’a doğru parçalar halinde taşınır. Buna göre iki bölge arasında hava kütlelerinin hareketi mevsimlere göre partiler halinde taşınır. Bu teoriye yatay değişim teorisi denir.

Rüzgarlar; sürekli, mevsimlik ve yerel rüzgarlar olmak üzere üç grup olarak incelenebilir.

I. SÜREKLİ RÜZGARLAR: Atmosferdeki genel hava dolaşımına göre oluşmuş rüzgarlardır. Bunlar yeryüzündeki alçak ve yüksek basınç kuşakları arasında, yıl boyunca eserler. Sürekli rüzgarlar üçe ayrılır.

1) Alizeler: 30° enlemleri civarındaki dinamik yüksek basınç (Subtropikal yüksek basınç) alanlarından, Ekvator çevresindeki termik alçak basınç alanına doğru esen rüzgarlardır.

Dünya’nın dönmesinden dolayı, Kuzey Yarım Küre’de kuzeydoğudan; Güney Yarım Küre’de güneydoğudan eserler. Hızları saatte 15-40 km/s civarındadır.

Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak denizlerin üzerinden geçtikleri taktirde bünyelerine nem alarak, kıtaların doğu kıyılarına yağış bırakırlar. Bu nedenle Doğu Rüzgarları olarak da isimlendirilirler.

Alizeler, esme yönlerinin değişmemesi ve sürekli esmelerinden dolayı, eskiden Avrupa’dan Amerika’ya ticaret yapmak için giden yelkenli gemiler bu rüzgarlardan faydalandıkları için Ticaret Rüzgarları da denir.

Ekvator’dan 30° enlemlerine doğru Alize Rüzgarları’na ters, üstten esen rüzgarlara da Ters (Üst) Alizeler denir. Ters alizeler 30° enlemleri civarında alçalarak tropikal çöllerin oluşmasına neden olur.

2) Batı Rüzgarları: 30° enlemleri civarındaki dinamik yüksek basınç (Subtropikal yüksek basınç) alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgarlardır.

Kuzey Yarım Küre’de güneybatıdan, Güney Yarım Küre’de kuzeybatıdan eserler.

Alizeler gibi başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Denizlerin üzerinden geçtiklerinde bünyelerine aldıkları nemden dolayı, orta kuşak karalarının batı kıyılarına bol yağış bırakırlar.

60° enlemleri civarında Kutup Rüzgarlarıyla karşılaşma bölgelerinde cephesel yağışlara neden olurlar.

3) Kutup Rüzgarları: Kutuplardaki termik yüksek basınç alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru eserler.

Yönleri Dünya’nın dönmesinden dolayı saparak, Kuzey Yarım Küre’de kuzeydoğudan, Güney Yarım Küre’de güneydoğudan eserler.

Soğuk ve kurudurlar. Etkili oldukları alanlarda sıcaklığın düşmesine ve kar yağışlarına neden olurlar.

60° enlemleri civarında Batı Rüzgarlarıyla karşılaşma bölgelerinde cephesel yağışlara neden olurlar.

II. DEVİRLİ (MEVSİMLİK) RÜZGARLAR: Mevsimlere göre yön değiştiren rüzgarlardır. Bu rüzgarlar kışın soğuk olan karalardan denizlere doğru, soğuk ve kuru olarak eserler. Yazın ise ılık ve karalara göre daha sıcak olan denizlerden, soğuk olan karalara doğru, ılık ve nemli olarak eserler. Devirli rüzgarların en çok bilineni Asya kıtası ile Hint ve Pasifik okyanusları arasında esen  Muson Rüzgarları’dır. Muson Rüzgarları, Yaz ve Kış Musonları olmak üzere ikiye ayrılırlar.

1) Kış Musonu: Bilindiği gibi karalar çabuk ısınıp çabuk soğur; denizler ise geç ısınıp geç soğurlar. İşte bu ısınma farklılığından dolayı, kış mevsiminde karalar çevresindeki denizlere göre daha soğuk olur ve buralarda yüksek basınç alanı oluşur. Denizler ise karalara göre daha sıcak olduğu için alçak basınç alanı durumundadır. Aradaki basınç farkından dolayı karadan denize doğru rüzgarlar eserler. Bu rüzgarlara Kış Musonları adı verilir.

Kış Musonları kara kaynaklı olduğu için soğuk ve kurudurlar. Karaların üzerinden estikçe yağış getirmezler. Ancak denizler üzerinden geçtikten sonra, bir kara üzerine varırsa yamaç yağışlarına neden olurlar.

Kış Musonları, Avustralya’nın kuzeyinde, Endonezya’nın kuzey ve batısında, Japonya’nın batısında, Afrika’nın doğusunda ve Hindistan’ın güneydoğusundaki Doğu Gat Dağlarında eserler. Buralara denizleri aşarak geldikleri için yağış bırakırlar.

2) Yaz Musonu: Yaz mevsiminde karalar denizlere göre daha fazla ısınırlar. Bu durumda karalar üzerinde alçak basın alanı, denizler üzerinde yüksek basınç alanı oluşur. Deniz ve okyanuslar üzerindeki yüksek basınç alanından, karalar üzerindeki alçak basınç alanına esen rüzgarlara Yaz Musonu denir.

Deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşırlar ve geçtikleri yerlere de bol yağış bırakırlar. Yaz musonları Ön ve Güney Asya ile Hint Okyanusu ve Doğu Asya ile Büyük Okyanus’a bağlı denizler arasıdır.

Bunlar dışında Yaz Musonları, Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında, Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında ve Doğu Afrika ile Hint Okyanusu arasında da görülür.

III. YEREL RÜZGARLAR: Etki alanları dar ve yılın belli zamanlarında veya günün belli saatlerinde esen rüzgarlardır. Yerel basınç farklarından dolayı oluşurlar. Bunların bir kısmı da atmosferdeki genel hava dolaşımının etkisi ile oluşurlar.

a. Meltemler: Atmosferdeki genel hava dolaşımının etkisinin zayıf olduğu durgun kuşaklarda veya bu sisteme ait rüzgarların esmediği durgun mevsim ve zamanlarda; günlük ısınma ve soğumalara bağlı olarak oluşan rüzgarlardır. Meltem rüzgarlarının oluşmasının temel nedeni, Dünya’nın günlük hareketidir.

Gün içinde gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkından dolayı oluşan yerel basınç farkları, meltem rüzgarların oluşmasına neden olur. Dar alanlı, kısa süreli ve günün belli saatlerinde yön değiştirerek ters yönde eserler. Basınç farkı az olduğundan, şiddeti çok hafif ve ağaç dallarını kıpırdatacak kadardır. Günlük rüzgarlar dağ ve vadi meltemleri ile kara ve deniz meltemleridir.

1. Vadi Meltemi: Vadi tabanları dağ yamaçlarına oranla daha fazla neme sahiptir. Bundan dolayı gündüzleri vadiler, dağ yamaçlarına göre daha geç ısınır ve yerel alçak basınç alanı durumuna gelirler.

Dağ yamaçları, nem miktarının az olması ve bakının da etkisi ile daha çabuk ısınırlar ve yerel alçak basınç alanı durumuna gelir. Gündüz yüksek basınç alanı olan vadilerden, alçak basınç alanı olan dağlara doğru esen rüzgarlara vadi meltemi denir.

2. Dağ Meltemi: Geceleri nem oranı düşük olan dağ yamaçlarında, sıcaklık kaybı; nem oranı daha fazla olan vadilere göre daha fazladır. Yani geceleri dağ yamaçları vadilere göre daha çabuk soğurlar. Böylece dağ yamaçları yüksek basınç alanı, vadi tabanları da alçak basınç alanı durumundadır.

Geceleri dağ yamaçlarından vadilere doğru esen rüzgarlara dağ meltemi denir. Dağ meltemleri sıcak yaz gecelerinde serinletici etkide bulunur.

3. Deniz Meltemi: Denizler karalara oranla daha geç ısınıp, geç soğur. Gündüzleri geç ısınan deniz, yüksek basınç alanı durumuna gelir. Daha çabuk ısınan kara ise yerel alçak basınç alanı durumundadır.

Gündüzleri yüksek basınç alanı durumundaki denizlerden, alçak basınç alanı durumunda olan karaya doğru esen rüzgarlara deniz meltemi denir. Deniz meltemi, nemli ve ılıtıcı bir etkiye sahiptir.



4. Kara Meltemi: Geceleri karalar denizlere göre daha çabuk soğurlar. Böylece kara üzerinde  denize oranla yüksek basınç alanı; deniz ise alçak basınç alanı durumuna gelir.

Geceleri karadan denize doğru esen rüzgara kara meltemi denir. Kara meltemi nispeten kuru ve serindir.

b. Genel Atmosfer Sirkülasyonuna Bağlı Olarak Oluşan Yerel Rüzgarlar: Atmosferdeki genel hava dolaşımına bağlı hakim rüzgarların etkisinin görülmediği veya zayıfladığı dönemlerde ortaya çıkan rüzgarlar da vardır. Bu dönemlerde, yerel etkilerle doğmuş basınç koşulları, genel hava akımlarında bazı değişiklikler yaparak, yerel özelliklere sahip rüzgarların esmesine neden olurlar. Bunlar, sahip oldukları özelliklere göre sıcak yerel rüzgarlar ve soğuk yerel rüzgarlar olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar.

1- Sıcak Yerel Rüzgarlar: Kuzey Yarım Küre’de güney sektörlü rüzgarlar; Güney Yarım Küre’de kuzey sektörlü rüzgarlar sıcak karakterli rüzgarlardır (Enlem etkisi). Aşağıda belli başlı sıcak yerel rüzgarlar verilmiştir:

Fön Rüzgarları: Yatay yönde hareket eden hava kütleleri, önlerine çıkan dağ yamaçları boyunca yükselir.

Yükselen hava kütlesinin sıcaklığı, her 200 m’de ortalama 1°C azalır. Belirli bir yükseltiden sonra, içindeki nem, yoğunlaşma sonucunda yağış olarak yere düşer. Yamacı aşan hava kütlesi, yamaçta alçalırken kuru adyabatik nedeniyle her 100 m’de ortalama 1°C ısınır. Böylece ulaştığı yerde ısıtıcı etki yapar.

Türkiye’de Fön Rüzgarları: Türkiye’de fön rüzgarları Sinop’tan Rize’nin doğusuna kadar, özellikle Rize çevresinde, Toros ve Sultan dağlarından Konya ve Akşehir ovalarına doğru inen yamaçlarında görülür.

Siroko: Kuzey Afrika’da, Büyük Sahra’dan Batı Akdeniz’e doğru eserler. Çölden kaynağını aldığı için sıcak ve kuru ve toz yüklü rüzgarlardır. Geçtiği yerlerde bunaltıcı ve kurutucu etki yapar ve bağ, bahçe ve diğer bitkileri yakar kavurur. Akdeniz’i aştıkları taktirde, buradan nem alarak, İspanya, Fransa ve İtalya’nın güney yamaçlarına yağış bırakırlar. Toz yüklü oldukları taktirde buralarda renkli (çamur) yağışlara da neden olabilir. Batı Akdeniz’de Sirokko’ya benzer rüzgarlar, İspanya’da Leveche, Tunus’ta Chili, Korsika’da Libeccio olarak adlandırılır.

Hamsin: Her özelliği ile Sirokko’ya benzeyen Hamsin (50 gün rüzgarları) Doğu Akdeniz’de Libya Çölü’nde Mısır’dan Akdeniz kıyılarına doğru esen rüzgarlardır. Aynı özellikteki rüzgarlar Irak’ta Samum, İran’da Simoon olarak adlandırılır.

Türkiye’de Sıcak Yerel Rüzgarlar: Anadolu’da ise Akdeniz’de ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da esen Sam veya Samyeli; Orta Anadolu’da Konya ve Tuz Gölü dolaylarında Kabayel ve Karapınar çevresinde oluşan Dağıl, sıcak ve nispeten çöl karakteri taşıyan rüzgarlardır.



2- Soğuk Yerel Rüzgarlar: Kuzey Yarım Küre’de kuzey sektörlü rüzgarlar; Güney Yarım Küre’de de güney sektörlü rüzgarlar soğuk karakterli rüzgarlardır. Belli başlı soğuk yerel rüzgarlar şunlardır:

Mistral: Kış ve ilkbahar mevsimlerinde, Fransa’nın soğuk ve karlı Massif Central dağlık alanında soğumuş olan havanın, güneydeki sıcak olan Akdeniz’e doğru hızla inmesi ile oluşur. Soğuk ve bazı durumlar hariç, genel olarak kuraktır. İspanya ve Fransa’da görülen bu rüzgar, özellikle Ron (Rhon) vadisine kanalize olduğunda şiddeti daha da artar. Hareket halindeki bir trenin vagonlarını devirdiğine de şahit olunmuştur.

Bora: Dinar Alplerinden, Dalmaçya-İstirya kıyılarına doğru esen, soğuk ve kuru rüzgarlardır. Vadi içlerine kanalize olduklarında çok daha hızlı (50-60 m/s ve daha hızlı) eserler.

Krivetz: Aşağı Tuna ovasında, kuzeydoğudan esen, kuru ve soğuk rüzgarlara krivetz denir. Krivetz estiği dönemde Romanya’nın başkenti olan Bükreş’te sıcaklık 10-150C birden düşer.

Türkiye’de Soğuk Rüzgarlar: Anadolu’da özellikle kışın kuzey yönlerden esen rüzgarlar, sıcaklığın oldukça düşmesine neden olurlar. Kuzeybatıdan esen karayel ve kuzeyden esen yıldız Balkanlar ve Trakya’dan yurdumuza sokularak, soğuk hava baskınlarına, kar ve yağmurla karışık güçlü fırtınalara neden olurlar.

Kuzeydoğu yönlü olan poyraz, yıldız ve karayelden daha şiddetli olmakla birlikte kar yağışlarında miktar bakımından o kadar değildir. Anadolu’da dondurucu ayaz denilen kuru soğuk havanın hüküm sürmesine neden olur.

c. Tropikal Rüzgarlar (Siklonlar): Tropikal bölgelerde kararlı-durgun karakter taşıyan hava kütlelerindeki dengenin bozulmasıyla, havanın ani olarak dikey (konveksiyonel) yükselmesi ile ortaya çıkar. Buradaki dengenin bozulmasında havadaki sıcaklık ve nem miktarı artışının önemli bir etkisi vardır. Dikey olarak yükselen hava kütlesini, çevreden merkeze doğru gelen hava kütleleri besler. Hava kütlelerinin hareketi, merkezkaç (corriolis) kuvvetinin etkisi ile merkeze (Alçak basınç alanı merkezine) doğru sarmal bir harekettir. Bu hareket çok hızlı fırtınalar halinde beliren rüzgarlar şeklinde olur.

Çok önceden beri Hindistan’da kullanılan “siklon” terimi, Dünya’nın her yerinde aynı şekilde beliren bütün hava hareketleri için de kullanılmıştır. Tropikal siklonlar Hint Okyanusu’nda siklon, Büyük Okyanus’ta tayfun (typhoon, Çince ‘büyük rüzgar’), Meksika Körfezi’nde harikeyn (Hurricane), Güney Amerika’da tornado, Filipinlerde baguio, Avustralya’da willy willy adı verilir.

Saatteki hızı 160 km’den daha fazla olan bu rüzgarlar, geçtikleri yerlerde çok büyük yıkımlara, can ve mal kaybına, tarım alanlarının yok olmasına neden olur. Yıkımları, güçlü yağmurlarla daha da artar, alçak arazileri su basar. Kıyılarda, kuvvetli rüzgar ve dalgaların etkisi ile deniz yüzeyi 2-3 m kabarır. Böyle bir fırtınaya yakalanan bir Amerikan ağır kruvazörü ikiye bölünmüştür.

Hortumlar: Bu tür fırtınalar, sıcak-nemli bir hava kütlesinin üzerine, soğuk-kuru bir hava kütlesinin gelmesi ile oluşur.

Tornado veya hortumlar, sarmal bir biçimde, çok güçlü konveksiyonel hareketle yükselen bir hava kütlesinin merkezinde oluşturduğu girdap şeklinde belirir. Bunlar tropikal siklonlara göre çok daha küçük ve dar alanlı olmakla birlikte Dünya’da bilinen en güçlü ve  en yıkıcı fırtınalardır. Genellikle hortumun yakınlarında rüzgarın hızı, saatte 500-700 km’yi, dikey akımların ise saatte 350 km’yi bulduğu tahmin edilmektedir.

Bu güçlü yatay hava akımları ağaçları kökünden söker, evleri yıkar; sonra dikey hava hareketi de yıkılanları havaya uçurur. Bu olay genellikle 1-2 saat kadar sürer.
Basınç ve Rüzgarlar

Basınç ve Rüzgarlar



BASINÇ

Atmosfer çeşitli gazların karışımıdır. Her maddenin olduğu gibi gazların da bir ağırlığı vardır. Atmosferi oluşturan gazların yere uygulamış olduğu basınca, hava veya atmosfer basıncı denir. Basıncı ölçen alete barometre denir. Basıncın birimi milibardır. Basıncı sürekli ölçerek kaydeden alete barograf denir.

Atmosfer basıncı, derecesine göre üçe ayrılır:

1- Normal Hava Basıncı: 45° enlemi üzerinde, deniz seviyesinde, 15°C sıcaklıkta, 1 cm2’ik alan üzerine hava kütlesinin yaptığı basınca  normal hava basıncı denir. Normal hava basıncının değeri 760 mm yada 1013 milibar (mb)’dır.Basıncı ilk ölçen kişi Toriçelli'dir.

Toriçelli yapmış olduğu deneyde, içi cıva dolu bir kaba, 1 cm2’lik ağzı kapalı olan içi cıva dolu bir cam boruyu dik olarak koyar. Atmosferdeki hava basıncının kap içerisindeki cıvaya yapmış olduğu basınç sonucunda, cam boru içindeki cıva, 760 mm (76 cm) yükselmiştir. Cam boru içerisindeki cıvanın ağırlığı da 1033 gr olarak tespit edilmiştir.

2- Yüksek Basınç (Antisiklon):1013 mb’dan daha yüksek olan basınca yüksek basınç denir. Yüksek basıncın görüldüğü yerlerde daima alçalıcı hava hareketleri vardır.

Alçalan hava, yere çarparak çevreye doğru yayılır. Yani yüksek basınç alanlarında hava hareketlerinin yönü merkezden çevreye doğrudur. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden dolayı, merkezden çevreye doğru olan bu hava hareketi yön değiştirir.

Kuzey Yarım Kürede bu sapma, hareket yönünün sağına doğru; Güney Yarım Küre’de hareket yönünün soluna doğru olmaktadır. Şekilde de görüldüğü gibi hava hareketlerindeki sapma yönü, Kuzey Yarım Küre’de saat yönünde; Güney Yarım Küre’de saat yönünün tersine doğru olmaktadır.

3- Alçak Basınç (Siklon):1013 mb’dan daha alçak olan basınca alçak basınç denir. Alçak basıncın görüldüğü yerlerde daima yükselici hava hareketleri vardır.

Hava kütleleri basıncın azaldığı merkeze doğrudur. Yani alçak basınç alanlarında hava hareketlerinin yönü çevreden merkeze doğrudur ve buradan yükselir. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden dolayı, çevreden merkeze doğru olan bu hava hareketi yön değiştirir. Kuzey Yarım Küre’de bu sapma, hareket yönünün soluna doğru; Güney Yarım Küre de hareket yönünün sağına doğru olmaktadır. Şekilde de görüldüğü gibi hava hareketlerindeki sapma yönü, Kuzey Yarım Küre’de saat yönünün tersine; Güney Yarım Küre’de saat yönüne doğru olmaktadır.





İzobar Haritaları: Haritalarda basıncın yeryüzündeki dağılışını göstermek için izobar (eş basınç) eğrilerinden yararlanılır. İzobar eğrileri, yeryüzünde aynı basınç değerlerine sahip noktaların birleştirilmesi ile elde edilir.

  • İzobar eğrilerinin sık geçtiği yerlerde basınç farkı azdır.

  • Eğrilerin seyrek geçtiği yerlerde basınç farkı daha azdır.

BASINCI ETKİLEYEN FAKTÖRLER



1-Yerçekimi: Bilindiği gibi maddenin ağırlığını yerçekimi belirler. Dünya’nın kendine özgü geoid şeklinden dolayı, Ekvator’dan kutuplara doğru yerçekimi, az da olsa artmaktadır. Buna bağlı olarak atmosferin yere yapmış olduğu basınç değeri de enleme bağlı olarak değişmektedir. Teorik olarak yerçekiminin etkisi,  Ekvator’dan kutuplara doğru atmosfer basıncını, azaltıcı rol oynamaktadır.

Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır.

2- Yükselti: Deniz seviyesinden yükseldikçe atmosferdeki gazların yoğunluğu azalmaktadır. Yoğunluğun azalmasına bağlı olarak, yükseldikçe basınç da azalır.

Yükselti ile basınç arasında ters orantı vardır.



3- Sıcaklık: Isınan hava genişler, hafifler ve yükselir. Yükselen havanın yere uygulamış olduğu basınç azalır. Dolayısıyla sıcaklığın artmasıyla basınç azalır.

Ekvator ve çevresi, güneş ışınlarını yıl içerisinde daima dik ve dike yakın açılarla aldığı için, sıcaklık değerleri her mevsim yüksektir. Sıcaklığın her mevsim yüksek olmasından dolayı sürekli alçak basınç alanlarıdır.

Soğuyan havanın hacmi daralır, sıkışır, ağırlaşır ve alçalmaya başlar. Alçalan havanın yere yapmış olduğu basınç da artar.

Kutuplar ve çevresine güneş ışınları daima yatay açı ile düşer. Ayrıca yılın belli zamanlarında, güneş hiç doğmadığı için sıcaklık değerleri düşüktür. Kutuplar ve çevresinde sıcaklık her mevsim düşük olduğu için sürekli yüksek basınç alanıdır.

Sıcaklık ile basınç arasında ters orantı vardır.

4- Dinamik Etkenler: Hava kütlelerinin, sıcaklık dışında başka bir kuvvetle, alçalarak yığılması veya yükselerek seyrekleşmesi sonucunda da basınç değerleri değişir.

Dinamik etkenlerin rolü, atmosferi oluşturan gazların, atmosfer yoğunluğunu etkilemesi ile olur. Buna göre yoğunluğun artması ile basınç artar. Yoğunluğun azalmasına bağlı olarak, basınç da azalır.

Yoğunluk ile basınç doğru orantılıdır.

SÜREKLİ BASINÇ MERKEZLERİ



Yeryüzünde dünyanın şekli ve günlük hareketi sonucunda çeşitli basınç kuşakları oluşmuştur. Bunlar bütün yıl varlıklarını sürdürürler.



1- Termik Basınç: Havanın ısınıp-soğuması ile oluşan basınç türüne termik basınç denir.

a. Termik Alçak Basınç: Isınan havanın hacmi genişler, hafifler ve hava kütlesi yükselir. Yükselen havanın yere uygulamış olduğu basınç da azalır. Böylece sıcaklıktan dolayı bir basınç azalması meydana gelir. Buna termik alçak basınç denir.

Ekvator ve çevresinde yıl boyunca sıcak hava şartları yaşandığından, burada sürekli termik alçak basınç alanı oluşur.

b. Termik Yüksek Basınç: Soğuyan havanın hacmi küçülür, sıkışır, ağırlaşır ve yere doğru çöker. Alçalan havanın yere uygulamış olduğu basınç da artar. Böylece havanın soğumasından dolayı atmosfer basıncı artar. Bu basınç türüne de termik yüksek basınç adı verilir.

Kutuplar ve çevresinde yıl boyunca soğuk hava şartları yaşandığından, burada sürekli termik yüksek basınç alanı oluşur.

2- Dinamik Basınç: Dünyanın günlük hareketine bağlı olarak Atmosferi oluşturan gazların alçalması veya yükselmesine bağlı olarak oluşan basınç türüne dinamik basınç denir.

a. Dinamik Alçak Basınç: Hava kütlelerinin karşılaşma sahasında çarpışarak yükselmeye zorlanırlar. Buna bağlı olarak atmosfer basıncı da azalır. Böylece dinamik alçak basınç oluşur.

Kutuplardan Kutup Rüzgarları ile 30° lerden gelen Batı Rüzgarları, 60° enlemleri civarında karşılaşırlar. Çarpışan bu iki hava kütlesinin yükselmesi, atmosfer basıncının düşmesine neden olur. Böylece 60° enlemleri çevresinde sürekli dinamik alçak basınç alanı oluşur.

b. Dinamik Yüksek Basınç: Atmosferi oluşturan  gazların dinamik etkenlerle yeryüzüne doğru alçalmasına bağlı olarak atmosfer basıncı da artar. Böylece dinamik yüksek basınç oluşur.

Ekvatorda ısınıp yükselen hava kütleleri, Troposfer’in üst kısımlarından kutuplara doğru hareket ederler. Dünya’nın dönmesine bağlı olarak yön değiştiren bu hava kütleleri, 30° enlemleri üzerinde birikirler. Burada biriken havanın yoğunluğu artar ve bundan dolayı alçalmaya zorlanır. Havanın yere doğru alçalması, yere uygulanan basıncın artmasına neden olur. Böylece 30° kuzey ve güney enlemleri çevresinde sürekli dinamik yüksek basınç alanı oluşur.
Sıcaklık Etmenleri

Sıcaklık Etmenleri

SICAKLIK ETMENLERİ

1. Güneş Işınlarının Geliş Açısı,

a. Yerin Şekli (Enlem Etkisi),

b. Yer’in Eksen Eğikliği ve Yıllık Hareketi,

c. Yer’in Günlük Hareketi,

d. Bakı ve Eğim,

2. Güneş Işınlarının Atmosferde Aldığı Yol

3. Güneşlenme Süresi,

4. Yükselti,

5. Kara ve Denizlerin Dağılışı,

6. Nem,

7. Okyanus Akıntıları,

8. Rüzgarlar,

9. Bitki Örtüsü.

1. Güneş Işınlarının Geliş Açısı: Yeryüzünde sıcaklığın dağılışını etkileyen en önemli etkendir. Güneş ışınları bir yere ne kadar dik gelirse sıcaklık o kadar yüksek, ne kadar eğik açıyla gelirse sıcaklık o kadar düşük olur.Buna ek olarak eğik açıyla gelen ışınlar daha fazla yansımaya uğradığı için ısınmaya olan etkisi daha da azalır.

Güneş ışınlarının yere düşme açısını, Dünya’nın şekline, mevsimlere, günün saatine ve bakı’ya göre değişir.

a. Dünya’nın Şekli (Enlem Etkisi): Yer’in küresel şekli, yeryüzünün her noktasının aynı miktarda enerji almasına engel olur. Ekvator’dan kutuplara doğru, güneş ışınlarının yere düşme açısı küçülür.
(Yer’in küresel şeklinden dolayı, güneş ışınları, ekvator ve çevresine daha dik açıyla geldiği için dar alana (A) yayılır. Böylece birim alana düşen enerji miktarı fazladır. Ekvatordan uzaklaştıkça orta enlemlerde daha geniş alana (B) yayılırken, kutup çevrelerinde en geniş alana (C) yayılır. Buralarda da birim alana düşen enerji azaldığı için sıcaklıklar daha düşük değerlerdedir.)

Ekvator ve çevresi güneş ışınlarını dik ve dike yakın açılarla alırken, kutuplar daha yatık açılarla alır. Böylece sıcaklık, ekvatordan kutuplara doğru azalır. Buna enlem faktörü denir.

Enlem-sıcaklık ilişkisine aşağıdakiler örnek olarak verilebilir:

  • Ekvatordan kutuplara doğru bitki türleri değişir ve bitki kuşakları oluşur.

  • Denizlerin tuzluluk oranı ekvatordan kutuplara doğru azalır. Çünkü kutuplara doğru sıcaklığın azalmasına bağlı olarak buharlaşma miktarı düşer ve denizlerde tuz birikimi azalır.



(Güneyden kuzeye doğru sırasıyla Kızıldeniz’den Akdeniz’e, Karadeniz’e, Batlık Denizi’ne ve Arktik Deniz’e doğru tuzluluk oranı azalır. )

  • Kalıcı kar sınırı, tarımın ve ormanın üst sınırı ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe alçalır.

  • Ekvator yönünden gelen rüzgarlar sıcaklığı artırırken, kutup yönünden gelen esen rüzgarlar sıcaklığı düşürür.

  • Sıcak okyanus akıntıları ekvator yönünden, soğuk okyanus akıntıları kutuplar yönünden kaynağını alır.

  • Türkiye’nin güney kıyıları kuzey kıyılarından daha sıcaktır.



b. Yer’in Eksen Eğikliği ve Yıllık Hareketi (Mevsimler): Yer ekseninin eğik olmasından dolayı Dünya, Güneş etrafında dolanırken, yıl içerisinde güneş ışınlarının yere düşme açısı da değişir. Bu durum sıcaklığın yıl içerisinde farklılık göstermesine neden olur.

Ayrıca eksen eğikliğinden dolayı her iki yarım kürede, aynı anda farklı mevsimler yaşanır.

Yer’in Güneş etrafındaki hareketiyle birlikte, yer ekseninin eğik olması, gece gündüz sürelerinin mevsimden mevsime uzayıp kısalmasına neden olur. Bu da güneşlenme süresini belirler.



c. Yer’in Günlük Hareketi (Günün saati): Dünya’nın küresel şeklinden dolayı, kendi ekseni etrafında dönerken, güneş ışınları sabah ve akşam yatay açılarla gelirken, öğle vaktinde gün içerisinde gelebileceği en dik açıyla gelir. Böylece sabah, öğle ve akşam vakitlerinde farklı sıcaklık değerleri oluşur.



Gün içerisinde en yüksek sıcaklık güneşin en yüksek açıyla geldiği zaman (öğle, yerel saate göre 12:00’da) gerçekleşmez. Öğleden birkaç saat sonradır. Bu durum güneşlenme süresine bağlıdır. Öğleden sonra güneşten gelen enerji, kaybedilen enerjiden daha az olduğundan sıcaklık azalmaya başlar.

Güneş battıktan sonra güneşten enerji gelmediği için sıcaklık hızla düşmeye devam eder. Gece boyunca güneşten enerji gelmediğinden, yeryüzünde enerji kaybı devam eder. Bundan dolayı, gün içerisinde en düşük sıcaklıklar, güneşin doğduğu andır.



d. Bakı ve Eğim: Yer şekillerinin sahip olduğu eğim şartları bakıyı belirler. Yamaçların eğiminden dolayı Güneş’e göre konumuna bakı denir. Bakının sıcaklık üzerinde önemli bir etkisi vardır. Dağların Güneş’e dönük yamaçları, güneş ışınlarını daha büyük açıyla alır. Ayrıca bu yamaçlarda güneşlenme süresi daha uzun olur.

Başta ışınların yere düşme açısı olmak üzere, aydınlanma süresinin daha uzun olması nedeniyle, Güneş’e dönük yamaçlardaki ısınma daha çok olur.

Bunun sonucunda güneşe dönük yamaçlarda, aynı tür bitkilerde olgunlaşma süresi daha kısadır. Buharlaşma daha fazla olduğundan, tarım ürünlerinin su ihtiyacı daha fazladır. Karlar daha erken erir. Ormanın ve tarımın üst sınırı ve kalıcı kar sınırı daha yüksektir.

Dönenceler dışında ki Kuzey Yarım Küre dağlarının güneye, Güney Yarım Küre dağlarının ise kuzeye bakan yamaçlarında, bakının etkisiyle sıcaklık daha fazladır. Ancak dönenceler arasında kalan alanlarda bakının etkisi mevsimlere göre değişiklik gösterir. Buna göre yukarıda da belirtildiği üzere, güneş ışınları hangi enleme dik geliyorsa, o yöne bakan yamaçlarda bakının sıcaklık üzerindeki etkisi belirginleşir.



2. Güneş Işınlarının Atmosferde Aldığı Yol: Güneş ışınlarının atmosferde aldığı yol arttıkça, atmosferde tutulma, yansıma ve dağılma artacağından, yer yüzüne ulaşan, gelen, enerji miktarı azalır.

Güneş ışınlarının dik ve dike yakın açılarla geldiği Ekvator ve çevresinde, ışınların atmosferde kat ettiği yol kısa olduğu için yere ulaşan enerji miktarı fazladır. Bundan dolayı sıcaklık değerleri de yüksek olur.

Kutuplara doğru güneş ışınlarının geliş açısı daraldığı için yere ulaşan enerji miktarı da azalır. Bu nedenle kutuplara doğru, sıcaklık değerleri de düşer.
(Güneş ışınlarının atmosferde aldığı yol kutuplarda (c), ekvatordan (a) daha uzun olduğundan, atmosfer tarafından daha fazla emilir ve geri gönderilir)

3. Güneşlenme Süresi: Güneşlenme süresi ya da aydınlanma süresi, Güneş’in gökyüzünde kaldığı süredir. Atmosferde enerji birikimini etkilediğinden, sıcaklık üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Güneş’in gökyüzünde kaldığı süre arttıkça, atmosferde ısı birikimi olacağından, sıcaklık değerleri artış gösterir.

Yaz aylarında sıcaklığın daha fazla olmasının nedeni güneş ışınlarının daha büyük açılarla gelmesinin yanında, gündüz sürelerinin uzun olması da önemli bir etkendir. Kuzey Yarım Küre’de Güneş’ten gelen enerjinin en yüksek olduğu tarih, 21 Haziran’dır. Ancak yılın en sıcak ayı değildir. Çünkü Haziran’dan sonra, günlerin uzun olmasına bağlı olarak, her gün sıcaklık birikimi devam eder. Bu nedenle yılın en sıcak ayı, karasal iklim bölgelerinde Temmuz; nemli iklim bölgelerinde Ağustos ayına kadar sarkar.

Örneğin ülkemizde gündüz süresinin 15 saate yakın olduğu yaz günlerinde, gece süresi 9 saatten biraz daha fazladır. Gündüz 15 saate yakın enerji alınırken, gece sadece 9 saat civarında enerji kaybediyor. Bu da uzun yaz günlerinde her gün ısının biraz daha birikmesini sağlar.

Güneş ışınlarının en düşük açılarla geldiği tarih olan 21 Aralık, yılın en soğuk ayı değildir. Çünkü kış günlerinin kısa, gecelerinin uzun olmasından dolayı atmosferde sıcaklık kaybı daha fazla olur. Böylece en soğuk ay karasal iklimde ocak; nemli iklimlerde şubat ayında gerçekleşir.

4. Yükselti: Troposferde yerden yükseldikçe, her 200 metrede sıcaklık 1°C azalır. Bunun nedenleri:

  1. 1. Atmosfer, güneşten doğrudan aldığı ışınlarından çok, yer tarafından tutulan ışınların ışıması (radyasyonu) ile ısınır.

  2. 2. Sıcaklığı tutan nem, karbondioksit gibi gazların daha çok yere yakın katmanlarda yoğunlaşmıştır.

  3. 3. Ayrıca atmosferin soğuması üstten başladığından yere yakın kesimlerde sıcaklık kaybı daha azdır.

Sıcaklığın Dünya üzerinde Ekvator’dan kutuplara doğru düzenli bir şekilde azalmasını engelleyen en önemli faktör yükseltidir.

Aynı enlem üzerinde bulunan yerlerde, yükseltinin fazla olduğu yerde sıcaklık daha düşüktür.

Bir dağ yamacı boyunca yükseldikçe bitki türleri ve çeşitliliği değişir.

Yükselti aynı tür tarım ürünlerinin olgunlaşma sürelerini etkiler. Örneğin Ege Bölgesi’nde buğdayın olgunlaşma süresi İç Anadolu’dan, İç Anadolu’nun da Doğu Anadolu Bölgesi’nden daha kısadır.

Yükseklerde, atmosferdeki gaz yoğunluğu azaldığı için hava çabuk ısınıp, çabuk soğur. Bundan dolayı yükselti karasallığı şiddetlendirir.



5. Kara ve Denizlerin Dağılışı: Farklı ısınma özel-liklerine sahip olan denizler ve karalar farklı sürelerde ısınıp soğurlar. Denizler geç ısınıp, sahip olduğu sıcaklığı da geç kaybederken; karalar çabuk ısınıp çabuk soğurlar. Bu durum, aşağıdaki nedenlere bağlanabilir.

1. Denizleri oluşturan sular saydam olduğundan güneş ışınları, deniz yüzeyinden 150-200 metre derinliğe kadar yayılır ve daha büyük bir kütlenin ısınmasını sağlar. Bu da ısınmanın gecikmesine neden olur. Ancak bu büyük kütlenin sahip olduğu enerji kaybı daha geç olur.

2. Karalar güneş ışınlarını sadece yüzeyde tutar. Dokunmayla alt kısımlarına da enerji yayılır. Bu yüzden yüzeyden, ancak 20-120 cm’lik kısım ısınır. Bunun sonucunda karalar çabuk ısınır ve kazandığı enerjiyi de çabuk kaybeder.

3. Denizler güneş ışınlarının bir kısmını yansıtırken, karalar ise daha fazlasını hemen emerler.

4. Denizler hareketli olduğu için enerjisini geniş alanlara taşır. Karalar ise katı ve sabit bir yapıya sahiptir.

5. Denizler ile karaların özgül ısıları farklı olması da ısınma sürelerini ve sahip olduğu enerjiyi tutma özelliklerini etkiler.

Bütün bu sebeplerden dolayı karasal iklimlerde yaz ile kış ve gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Denizel iklime sahip olan yerlerde ise aşırı ısınma ve soğuma görülmez. Gece ile gündüz ve yaz ile kış arasında sıcaklık farkı azdır.

Kuzey Yarım Küre’de karaların oranı fazla olması, yıllık ortalama sıcaklık değerlerinin, Güney Yarım Küre’ye oranla 2°C daha fazla olmasına sebep olmuştur.



6. Nem: Nem sıcaklığı dengeleyici bir özelliğe sahiptir. Aşırı ısınma ve soğumayı önler. Günlük ve yıllık sıcaklık farkını azaltır.

Güneş ışınlarının dik veya dike yakın açılarla geldiği Ekvator ve çevresinin, Dünya’nın en sıcak yeri olması gerekir. Ancak nem miktarının fazla olması bu durumun yaşanmasını engellemiştir. Dünya’nın en sıcak yerleri, nem miktarının oldukça düşük olduğu, dönenceler civarında dinamik yüksek basınç şartları altında oluşan subtropikal çöllerdir.

Kış mevsiminde havanın bulutlu olduğu gecelerde, yerden ışıyan enerjinin, bulutlara çarparak atmosferde kalmasından dolayı enerji kaybı azdır. Bu nedenlerle havanın bulutlu olduğu günlerde sıcaklık değerleri fazla düşmez.

Bulutsuz gecelerde, yerden ışıyan enerjiyi tutabilecek yeteri kadar nem olmadığından, sıcaklık değerleri oldukça düşer. Daha çok bir yüksek basınç alanının etkisi altında kalındığı günlerde oluşan bu hava şartlarında kuru soğuk, ayaz, sis, sıcaklık terselmesi, kırç, kırağı gibi hava olayları gerçekleşir.

Deniz yüzeylerinde ve alçak kesimlerde nemin ve atmosfer yoğunluğunun fazla olmasından dolayı sıcaklık kaybı az iken, yüksek dağ zirvelerinde, nem miktarı az olduğundan, sıcaklık kaybı fazladır.



Sıcaklık Terselmesi: Normal şartlarda yerden yükseldikçe sıcaklık azalır. Ancak bazı durumlarda, özellikle kış aylarında, yerden yükseldikçe belli bir seviyeye kadar sıcaklık artar. Bu duruma sıcaklık terselmesi (inversiyon) adı verilir. Bu olayın iki önemli nedeni vardır.

  • Geceleri soğuyan hava ağırlaşarak, yeryüzündeki çukur alanlara iner. Hafif olan görece sıcak hava soğuk katmanın üzerine çıkar. Bu durumda yerden belli bir yüksekliğe kadar yükseldikçe sıcaklık artar.

  • Gökyüzünün açık, bulutsuz olduğu kış gecelerinde ışımayla yüksek oranda enerji kaybeden kara yüzeyleri, şiddetli soğumaya maruz kalır. Soğuk yer yüzeyine dokunan havanın alt katmanları da soğur. Bu durumda soğuk yer yüzeyi üzerinde bulunan hava kütlesinin alt katmanları üst kısımlara oranla daha sıcak olur.

Durgun hava ortamında oluşan sıcaklık terselmesi, kış mevsiminde şehirlerde hava kirliliğinin artmasına neden olarak, insan sağlığını tehdit eder. Ayrıca vadi ve ova tabanlarındaki tarım alanlarında, şiddetli don olayının yaşanmasına neden olduğu için tarım ürünlerinin verimliliğini olumsuz yönde etkiler.



7. Okyanus Akıntıları: Okyanus akıntılarının yeryüzünde sıcaklığın dağılışı üzerindeki etkisi, küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Okyanus akıntıları, denizlerde sıcaklığın Ekvator’dan kutuplara doğru düzenli bir biçimde azalmasını engeller.



Ekvator ve çevresinden kaynağını alan okyanus akıntıları sıcak su akıntıları olup, geçtiği kıyıların havasını yumuşatır ve ısınmasını sağlar.

Kutuplar ve çevresinden kaynağını alan okyanus akıntıları ise soğuk su akıntıları olup, geçtikleri kıyıların havasının soğumasına neden olur.

Örneğin, Kuzeybatı Avrupa kıyılarının ocak ayı ortalama sıcaklığı Gulf Stream sıcak su akıntısının etkisi ile 2-3°C iken, aynı enlemde yer alan Kanada’nın doğu kıyılarının ocak ayı sıcaklık ortalaması, Labrador soğuk su akıntısından dolayı -20°C’ye kadar düşer.

8. Rüzgarlar: Rüzgarların oluşum merkezi ve esme yönü de sıcaklık üzerinde doğrudan etkilidir. Rüzgarlar geldikleri bölgelerin sıcaklık, nem v.b özelliklerini, estikleri bölgelere taşırlar.

Ekvator ve çevresinden kaynağını alan rüzgarlar, geçtikleri yerlerin sıcaklığını arttırırken, kutuplar ve çevresinden kaynağını alan rüzgarlar, geçtikleri yerlerin sıcaklık değerlerini düşürürler.

Bu durumda Kuzey Yarım Küre’de güneyden esen rüzgarlar; Güney Yarım Küre’de ise kuzeyden esen rüzgarlar sıcaklık değerlerini arttırırlar. Buna karşın Kuzey Yarım Küre’de kuzeyden esen rüzgarlar; Güney Yarım Küre’de güneyden esen rüzgarlar sıcaklığı düşürür. Bu durum enlem-sıcaklık ilişkisine bir örnektir.

Denizden karaya doğru esen rüzgarlar kışın ılıtıcı, yazın ise serinletici etki yaparlar. Karalardan denize doğru esen rüzgarlar ise kışın soğutucu, yazın sıcaklığı arttırıcı etkiler yapar.



9. Bitki Örtüsü: Bitki örtüsü, gündüzleri yerin fazla ısınmasını ve topraktaki suyun buharlaşmasını engeller. Geceleri ise bitkiler yerden ışımayı azaltarak, soğumayı yavaşlatır. Bunun için bitki örtüsü sıcaklık değişimini azaltan bir etkide bulunur.

Ayrıca bitki örtüsü terleme yoluyla havadaki nem miktarının biraz artmasına neden olur. Bunlara bağlı olarak, ormanlık alanlarda gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı az; çıplak arazilerde ise daha fazla olur.



İzoterm Haritaları

Sıcaklık yeryüzünün her yerinde aynı değildir. Dikey yönde değişiklik gösterdiği gibi yatay yönde de değişiklik gösterir. Yeryüzünde sıcaklığın dağılışını gösteren haritalara izoterm haritaları denir. Aynı sıcaklık değerlerine sahip noktaların birleştirilmesiyle elde edilen eğrilere izoterm (eş sıcaklık) eğrileri denir. İzoterm haritaları gerçek izoterm haritaları ve indirgenmiş izoterm haritaları olmak üzere ikiye ayrılır.

1-Gerçek İzoterm Haritaları: Yeryüzünde ölçülen gerçek sıcaklık değerlerine göre çizilir.

2-İndirgenmiş İzoterm Haritaları: Bütün yükseltiler deniz seviyesine indirgenerek, her yerin 0 m’de olduğu varsayılarak hazırlanan sıcaklık haritalardır. Enlem farkı daha belirgin olarak ön plana çıkar.

Yerden yükseldikçe her 200 m’de sıcaklık 1°C azalır. İndirgenmiş izoterm haritaları hazırlanırken, gerçek sıcaklığına, yükseltisinden dolayı kaybettiği sıcaklık miktarı eklenerek gösterilir.

Örneğin deniz seviyesinden 800 m yükseklikte bulunan bir merkezde ölçülen sıcaklık ortalaması 7°C’dir. Gerçek izoterm haritalarında bu değer gösterilir. İndirgenmiş izoterm haritalarında ise bu merkezin 800 m’de kaybettiği sıcaklık hesaplanır:

800:200=4°C Bu değer gerçek sıcaklığına eklenir:

7+4=11°C İndirgenmiş izoterm haritalarında bu değer gösterilir.

Yükselti arttıkça gerçek sıcaklıkla indirgenmiş sıcaklık arasındaki fark artar. Bir başka ifadeyle bir yerin gerçek sıcaklıkla indirgenmiş sıcaklığı arasındaki fark ne kadar büyükse, deniz seviyesinden yüksekliği o oranda fazladır.

SICAKLIĞIN COĞRAFİ DAĞILIŞI

Yeryüzünde sıcaklığın coğrafi dağılışı, daha çok enlemin, kara ve denizlerin dağılışı ve yükseltinin etkisi altında belirir. Diğer etmenlerin etkisi de yer yer belirgin olmakla birlikte daha çok bu üç ana etmenle şekillenir.



Enlemin etkisiyle sıcaklık ekvatordan kutuplara doğru azalır.



Kara ve denizler ise sıcaklığın ekvatordan kutuplara doğru düzenli olarak azalmasını engeller. Bu durumda sıcaklık paralellere uygun bir dağılış göstermez. Karalar, yazın çok ısınır, kışın çok soğur; sıcaklık farkının daha yüksek olmasına neden olur. Denizler ise daha yüksek nem koşulları altında daha ılıman bir ortam oluşturur, sıcaklık farkını azaltır. Bununla birlikte sıcak ve soğuk su akıntıları, sıcaklığın okyanuslarda enlemlere paralel olarak, düzenli dağılışını engeller.



Yükselti,  sıcaklığın geniş alanlarda düzenli dağılışını engelleyerek, dar alanlı değişimlere yol açar. Bazı bölgelerde yükseltinin etkisi enlem, kara ve denizlerin etkisinin önüne çıkar. Bu nedenle yeryüzünde sıcaklığın dağılışı incelenirken, yerel etkileri minimuma indirmek amacıyla, yükseltinin etkisinin ortadan kaldırıldığı indirgenmiş haritalar kullanılır.

Sıcaklığın yeryüzündeki genel dağılışı incelenirken yıllık ortalama, en soğuk ve en sıcak ay ortalama sıcaklık dağılış haritaları incelenecektir.

1. Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı: Yıllık sıcaklık ortalaması bir yerin yıllık sıcaklık bilançosunu verir. Ancak sıcaklığın yıl içindeki değişimini göstermez. Yıllık ortalama sıcaklık haritası incelendiğinde aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkar:



  • Dünya’nın şeklinden dolayı ekvatordan kutuplara doğru sıcaklık azalmaktadır.

  • En yüksek sıcaklıklar Kuzey Yarımküre’de dönenceler çevresinde, karaların iç kısımlarındadır. Nem açığının fazla olması bu durumun oluşmasında etkilidir.

  • Alçak enlemlerde karalar, yüksek enlemlerde denizler daha sıcaktır. Çünkü karalar alçak enlemlerde daha fazla sıcaklık almakta, yüksek enlemlerde ise daha fazla sıcaklık kaybetmektedir.

  • Genel olarak, Kuzey Yarımküre’nin sıcaklık ortalamaları Güney Yarımküre’den fazladır. Çünkü Kuzey Yarımküre’deki karaların oranı Güney Yarımküre’den daha fazladır. Bu nedenle termik ekvator daha çok Kuzey Yarımküre’den geçmektedir.

Termik ekvator, meridyenlerin en sıcak noktalarının birleştirilmesiyle elde edilir ve Dünya’nın en sıcak yerlerinden uzandığı varsayılır. Termik ekvator ortalama olarak 8° ekvatorun kuzeyinden geçer. Bu durum kuzey yarımkürenin sıcaklık ortalamalarının daha yüksek olmasından kaynaklanır.

  • Güney Yarım Küre’de izoterm eğrileri daha düzgün uzanırken, Kuzey Yarım Küre’de daha fazla sapma gerçekleşir. Bu durum Güney Yarım Küre’de denizlerin çok daha fazla alan kaplamasından ileri gelir.

2. Ocak Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı: Ocak ayı, Kuzey Yarım Küre’de kış, Güney Yarım Küre’de yaz şartları hakim olduğundan, en yüksek sıcaklıklar Güney Yarım Küre’de Oğlak Dönencesi çevresinde görülür.



  • Kuzey Yarım Küre’de 25°C’den daha yüksek sıcaklık değerleri görülmez.

  • Sibirya, Grönland Adası ve Kanada’nın kuzeyi Dünya’nın en soğuk yerleridir.

  • Kuzey Yarım Küre’de 0° ve 10° eğrileri Atlas okyanusu ve Büyük Okyanus üzerinde kuzeye, Asya ve Kuzey Amerika üzerinde ise güneye doğru çıkıntı yapmaktadır.

  • Güney Amerika, Güney Afrika ve Avustralya’-nın iç kesimleri en yüksek sıcaklık değerlerine sahiptir.

  • Güney Yarım Küre’de deniz ve okyanuslar daha geniş alan kapladığı için 0° ve 10° eğrileri Kuzey Yarım Küre’ye göre daha düzgün uzanmaktadır.

  • Ocak Ayında Güney Yarım Küre’nin en soğuk yeri Antartika’dır.

3. Temmuz Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı: Bu ayda, Kuzey Yarım Küre’de yaz, Güney Yarım Küre’de kış şartları hakim olduğundan, en yüksek sıcaklıklar Kuzey Yarım Küre’de Yengeç Dönencesi çevresinde görülür.



  • Bu ayda Dünya’nın en sıcak yerleri; Büyük Sahra, Arabistan Yarımadası, Asya’nın iç kısımları ile Meksika ve Kuzey Amerika’nın iç kısımlarıdır.

  • Kuzey Yarım Küre’de 20° ve 25° eğrileri Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus üzerinde soğuk su akıntı-larının etkisiyle güneye doğru sokulurken Asya ve Ame-rika üzerinde yüksek enlemlere doğru sokulmaktadırlar.

  • Bu ayda Güney Yarım Küre’de en soğuk yerleri -10° ile Antarktika çevresi oluşturmaktadır.

  • Bu ayda da Güney Yarım Küre’de deniz ve okyanusların etkisiyle izoterm eğrileri Kuzey Yarım Küre’ye göre daha düzgün uzanmaktadır.
İklim Elemanları-Sıcaklık

İklim Elemanları-Sıcaklık

Bir coğrafi bölgenin iklimi; oranın güneşlenme süresi, sıcaklık, basınç, rüzgarlar, nemlilik, bulutluluk  ve yağış gibi iklim elemanlarına bağlıdır. İklim elemanları;

  • Sıcaklık,

  • Basınç ve Rüzgarlar,

  • Nemlilik ve Yağış,

diye üç başlık altında incelenebilir.

SICAKLIK

İklim elemanlarının en önemlisi olan sıcaklık, diğer iklim elemanlarını temelden etkilemektedir. Örneğin yağışın oluşabilmesi için yeryüzündeki suların buharlaşıp yükselmesi ve yoğunlaşması sıcaklığa bağlıdır.

Basınç ve rüzgarlar da sıcaklığın kontrolü altındadır. Havanın ısınıp yükselmesiyle alçak basınç alanları; soğuyup alçalmasıyla da yüksek basınç alanları oluşur. Oluşan iki farklı basınç merkezi arasındaki hava akımı da rüzgarı oluşturur.

Isı ile sıcaklık, çoğu zaman aynı anlamda kullanılan ancak birbirinden farklı kavramlardır. Bir cismin, kütlesi içinde sahip olduğu enerjinin toplam miktarına ısı denir. Isı, cisimlerin bünyesinde sahip oldukları potansiyel enerji olup, doğrudan doğruya hissedilip ölçülemez.

Bir cismin ısısı arttığında, moleküllerin kinetik (hareket) enerjisi, yani titreşimi artar. Artan molekül titreşimleri de elektromanyetik dalgalar halinde çevreye etki yapar. İşte bu etkiye sıcaklık denir. Örneğin kömür bir enerji kaynağıdır. Isı enerjisine sahiptir ancak yanma olmadan etrafına etkide bulunmaz. Kömür yandığında içerisindeki enerji (ısı) miktarına göre çevresine sıcaklık yayar.

Sıcaklık termometreyle ölçülür ve birimi santigrat derecedir (°C). Ancak ısı doğrudan ölçülmez, onun görü-nümü olan sıcaklık yardımıyla, kalorimetre tarafından ölçülür. Birimi kaloridir (1 gram suyu 1°C yükselten enerji miktarı 1 kaloridir).

Yeryüzünde sıcaklığın kaynağı Güneş’tir. Ay’dan yansıyan, yıldızların yere gönderdiği enerji ve Yer’in iç ısısı hesaba katılmayacak kadar azdır. Örneğin, Ay’dan gelen enerjinin maksimum olduğu dolunay zamanında bile Dünya’ya ulaşan enerji, Güneş’ten gelenin 1/600.000 oranındadır. Ayrıca volkanlar ve sıcak su kaynakları  ile yeraltından yeryüzüne gelen sıcaklığın, atmosferi en fazla 0,1°C arttırdığı hesaplanmıştır. Bundan dolayı yeryüzü ve atmosferin ısınmasını sağlayan enerji kaynağının yalnızca Güneş olduğunu söyleyebiliriz. Şayet güneşten gelen enerji olmasaydı yeryüzünün sıcaklığı -273.4°C olurdu.

Güneş’ten gelen enerjinin miktarı, atmosferin dış sınırında 1 cm2 ’lik yüzeye, 1 dakikada, 2 kaloridir. Buna solar konstant (Güneş sabitesi) denir. Ancak Güneş’ten atmosfere gelen bu enerjinin tamamı yeryüzüne ulaşmaz ve atmosferi ısıtmaz.



1. % 25’i atmosferin etkisiyle ve bulutlara çarparak uzaya geri yansır.

2. % 25’i atmosferde dağılmaya uğrar (difüzyon). Atmosferin mavi görünmesini ve gölge yerlerin aydınlanmasını sağlar. Bu ışınların % 9’u uzaya geri yansır, % 16’sı da yeri dolaylı olarak ısıtır.

3. % 15’i atmosfer ve bulutlar tarafından emilir (absorbsiyon).

4. % 8’i yere çarpınca uzaya yansır.

5. % 27’si doğrudan yere ulaşır ve yeri ısıtır.

Görüldüğü gibi Güneş’ten gelen enerjinin % 25’i atmosferin üst yüzeyi ve bulutlara çarparak, % 8’i de yerden yansıyarak, atmosferde herhangi bir etkide bulunmadan, doğrudan uzaya geri döner. Yansıyan bu ışınlara albedo adı verilir.

Atmosferde dağılan (difüzyon) % 25 oranındaki ışınların % 9’luk kısmı dolaylı olarak uzaya geri döner. Geri kalan % 16’lık kısım ise yere dolaylı olarak ulaşarak, ısıtır. Ayrıca yer, atmosferden % 4 oranında uzun dalgalı ışınlar da alır.

Böylece yere doğrudan ve dolaylı ulaşan enerji miktarı: 27+16+4=47 olur. Bu enerjinin % 8’i yine doğrudan doğruya uzaya geri döner. Geri kalan enerji (% 39) atmosferi uzun dalgalı ışıma, buharlaşma ve dokunmayla ısıtır.

Buna göre atmosferin yerden ısındığı enerji miktarı, atmosfer tarafından tutularak (absorbsiyon) ısıtan % 15’lik enerjiden daha fazla olmaktadır. İşte atmosferin alt katmanlarının daha sıcak olmasının nedenlerinden biri budur.
İklimin Etkileri

İklimin Etkileri

iklim:


Geniş bir coğrafyada uzun yıllar boyunca (en az 33 yıl) görülen hava olaylarının (sıcaklık, basınç, rüzgar, nemli-lik, yağış vb.) ortalamasına iklim denir. İklimi inceleyen bilim dalına Klimatoloji denir.

Atmosferde gerçekleşen hava olaylarını güneşten gelen enerji belirler. Güneşten gelen enerji sıcaklığı etkiler. Sıcaklık ise; diğer iklim elemanlarının (basınç, rüzgarlar, nemlilik ve yağış) oluşum ve dağılışını kontrol eder.

İKLİMİN ETKİLERİ

İklim, canlı yaşamı etkileyen en önemli unsurdur. Ayrıca yeryüzünün şekillenmesinde de önemli bir rol oynar. İklimin etkilerini üç ana başlık altında toplayabiliriz:

a. İklimin İnsan Üzerindeki Etkileri

  • Nüfusun dağılışını,

  • Ekonomik faaliyetlerini,

  • Yiyecek ve giyeceklerini,

  • Fizyolojik gelişimlerini,

  • Karakterlerini,

  • Kültür faaliyetlerini etkiler,



b. İklimin Ekonomik Hayat Üzerindeki Etkileri:

  • Sanayinin dağılışını,

  • Ulaşım faaliyetlerini,

  • Konut tipi ve kullanılan malzemeyi,

  • Turizm faaliyetlerini,

  • Tarım faaliyetlerini ve ürünleri çeşitliliğini etkiler

  • Bunlara bağlı olarak ticaret şekilleri de iklimin kontrolü altındadır.



c. İklimin Doğal Çevre Üzerindeki Etkileri:

  • Dış kuvvetlerin etki alanlarını,

  • Yer şekillerinin oluşumunu,

  • Taşların çözülme biçimini,

  • Toprak oluşumu, tipleri ve verimliliğini,

  • Bitki örtüsünü ve dağılışını,

  • Göllerin dağılışı ve sularının kimyasal özelliklerini,

  • Yerüstü ve yer altı su durumunu,

  • Akarsu debilerini ve rejimlerini,

  • Okyanus akıntılarının yönleri ve hızlarını,

  • Hayvan türleri ve dağılışını,

  • Erozyonu ve heyelan oluşumunu,

  • Kalıcı kar sınırını,

  • Ormanların ve tarımın üst sınırını,

  • Denizlerin tuzluluk oranını etkiler.



Hava Durumu: Dar bir alanda, kısa süre içerisinde değişen atmosfer olaylarına hava durumu denir. Hava durumunu inceleyen bilim dalına meteoroloji denir.



İklim ve hava durumunun karşılaştırılması;

  • İklim geniş sahalarda (ör. Akdeniz havzası), uzun yıllar boyunca (30-40 yıl) aynı kalan ortalama hava hali iken; hava durumu dar bir alanda (ör. Eskişehir-Odunpazarı), kısa sürede (bir iki saat) değişen atmosfer olaylarıdır.

  • İklimde bir kararlılık söz konusu iken, hava durumu gün ve saat içerisinde değişme gösterir.



Meteoroloji bilimi, atmosferin fiziksel özelliklerini, atmosferde meydana gelen olayların dayandığı fizik kanunlarını ortaya koymaya çalışır. İklim elemanlarının günlük değerleri çeşitli aletlerle ölçülür yada aletsiz olarak gözlenerek kayıtlara geçirilir. Yapılan bu işe Rasat (Gözlem) denir.

Meteoroloji biliminin yaptığı bu rasatları alarak bunların ortalamasını çıkarıp, bu hava olaylarının insan yaşamı üzerine olan etkilerini araştıran bilime ise Klimatoloji denir.

Bir yerin iklim özelliklerini tam ve doğru olarak belirte-bilmek için yeter sıklıkta ve gerekli yerlerde istasyon ağının olması gerekir.
Atmosfer ve Özellikleri

Atmosfer ve Özellikleri

Yerçekimi etkisi ile yer yüzünü çepeçevre saran gaz kütlesine atmosfer denir. Eski Yunanca’da atmos: nefes, sphere: küre demektir. Atmosfer ise nefes küre yada hava küre anlamına gelir.Ortalama kalınlığı 10.000 km olan atmosfer, bileşimi, sıcaklığı bakımından farklı katmanlardan oluşur.

ATMOSFERİN KATMANLARI

Troposfer: Atmosferin en alt katıdır. Kalınlığı ekvatordan kutuplara gittikçe azalır. Ekvator üzerinde 16 km, 45° enleminde 12 km, kutuplarda ise 6 km ,ortalama 11 km’dir. Bunun nedeni ise Ekvator’da ısınan havanın yükselmesi; kutuplarda ise soğuyan havanın alçalması ile Dünya’nın ekseni etrafındaki dönüşüyle, ekvatorda ki savrulma kuvvetinin fazla olmasıdır.

Su buharının tamamı Troposfer içerisinde bulunduğu için iklim olayları ancak bu katta görülür.

Yükseldikçe Troposfer’de gaz yoğunluğu azalır. Çünkü yerçekiminin etkisi ile gazlar yere yakın yerlerde daha çok yoğunlaşır.

Troposfer’de yükseldikçe sıcaklık her 200 m’de 1°C azalır. Çünkü Troposfer daha çok yerden ışıyan ışınlarlarla ısınır. Ayrıca sıcaklığı tutan gazların yere yakın yoğunlaşması ve atmosferin üstten soğuması da bu durumun oluşmasında etkilidir.

Atmosferdeki gazların % 75’i Troposfer katmanında bulunur. Troposfer Azot (% 78),  Oksijen (% 21) ile CO2, su buharı, argon, neon, ksenon ve helyum gibi diğer gazlardan (% 1) oluşur. Azot ve oksijen yaşam için büyük önem taşırlar ve bu gazların atmosferde ki oranı sabittir. Ancak CO2 ve su buharının miktarı bulundukları yere, zamana ve iklim şartlarına göre değişir.

Karbondioksit, havada çok az miktarda (% 0 - 0,03) bulunmasına karşın, iklim olayları üzerinde önemli etkide bulunur. Karbondioksit atmosferin güneş ışınlarını emme ve saklama kabiliyetini arttırır. Miktarının artması sıcaklığın artmasına, azalması sıcaklıkların düşmesine neden olur. Jeolojik devirler içerisinde CO2 miktarın değişmesi iklim değişimlerini etkilemiştir

Su buharı, miktarı sıcaklığa, yer ve zamana  bağlı olarak en fazla değişen gazdır. Bu miktar yerden yükseldikçe, kıyıdan uzaklaştıkça ve ekvatordan kutuplara doğru gittikçe azalır.

Stratosfer:Troposferin üst sınırından itibaren 25-30 km yüksekliğe kadar çıkar. Bu katmanda su buharı olmadığı için iklim olayları görülmez.

Yatay hava hareketleri görüldüğü için dikey yönde sıcaklık değişimi yok denecek kadar azdır. Ekvator üzerinde sıcaklık -80°C civarında iken, kutuplarda -50°C civarındadır.

Ekvator ile kutuplar arasındaki sıcaklık farkından dolayı, Ekvatordan kutuplara doğru kuvvetli hava akımları oluşur. Jet rüzgarları adı verilen bu hava akımlarının saatteki hızları 500 km’ye kadar ulaşır.

Şemosfer: Stratosfer’in üst sınırından itibaren 80-90 km yüksekliğe kadar çıkar. Gaz molekülleri seyrektir. İklim üzerinde etkisi azdır. Ozon tabakasının büyük bölümü bu katmanda yer alır.

Ozonosfer, yerden 19-45 km arasında yer alır. Ozon (O3) gazının en çok yoğunlaştığı kesim olduğu için bu adı almıştır. Güneş’ten gelen ultraviyole (morötesi) ışınları, ozon gazı ile reaksiyona girerek parçalar. Bu şekilde zararlı ışınların Dünya’ya gelmesi engellenmiş olur.

İyonosfer:Şemosfer'in üst sınırından itibaren, 300-325 km yüksekliklerine kadar çıkar. Gaz molekülleri oldukça seyrektir. Gazlar ultraviyole ışınlarının etkisi ile iyonlarına ayrılmıştır. Sıcaklık, 250°C civarındadır. Radyo dalgaları bu tabakadan yansır.

Ekzosfer:İyonosfer’in üst sınırından itibaren başlar. Bu katmanın üst sınırında yerçekimi oldukça az olduğundan gaz molekülleri uzaya kaçar. Bundan dolayı dış sınırı kesin değildir. Teorik olarak 10.000 km’ye kadar çıktığı kabul edilir.

ATMOSFERİN ETKİLERİ:

  • Yaşam için gerekli olan gazları ihtiva eder.

  • Güneş’ten gelen enerjinin hızla uzaya yansımasını engeller.

  • Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, Güneş’i doğrudan görmeyen yerlerin de aydınlık olmasını sağlar.

  • İçindeki hava akımları sayesinde gündüz olan kesimlerin aşırı sıcak, gece olan kesimlerin de aşırı soğumasını engeller.

  • Güneşten gelen zararlı ışınları tutar.

  • Sesi iletir.

  • İklim olayları meydana gelir. Buna bağlı olarak iklimin etkilerinin kaynağını oluşturur.

  • Uzaydan gelen göktaşlarının parçalanmasını sağlayarak yere ulaşmasına engel olur.