Doğayla Barış *

Doğayla Barış *








“Dünyayı esirgemek için aramızdaki barışa ve kendimizi esirgemek için de dünya ile barışa karar vermek zorundayız.”



Çağdaş Fransız düşünürü, Michel Serres’ in çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi, üzerinde yaşadığımız dünyayı böylesine talan ederken -aslında bizzat kendimizi yok etmeye mahkum ettiğimizin bilincine varmadığımız sürece- onu ölüme terk etmekten başka bir şey yapmış
Beklenmedik bir ışıkla parlarsa gökyüzü bir anda!..

Beklenmedik bir ışıkla parlarsa gökyüzü bir anda!..











O, sezgilerine güveniyordu. Usul usul yaklaşmaktaydı fırtına! Bu ürperten sessizlik, bu iç karartan renksizlik hayra alâmet değildi pek. Camları açtı kadın kokladı havayı! kurşun gibi ağırdı hava!.. sanki tarifsiz bir sıkıntı ve içine dokunan bir efkâr kokusu vardı bu havada!.. ağaçların boynu bükük, sokak lambasının feri sönük!.. asırlık bir sütun gibi çakılı tek bir dal kıpırdamadan
MYRA ANTİK KENTİ ve KIRMIZI FULARIYLA FİLİSTE!..

MYRA ANTİK KENTİ ve KIRMIZI FULARIYLA FİLİSTE!..



 



Demre İlçe merkezine oldukça yakın bir mesafede olan Myra
Antik Kenti özellikle Likya dönemi kaya mezarları, Roma dönemi tiyatrosu ve
Bizans dönemi Aziz Nicholas Kilisesi ile ünlüdür.



Antalya çevresine yapmış olduğumuz kültürel gezimizde, Myra
Antik Kenti’ne girer girmez ilk dikkatimizi çeken kayaların üzerindeki birbirinden
farklı ifadelerle bizleri karşılayan kabartma heykellerdi.
Otobüste Gofret Cambazlığı!

Otobüste Gofret Cambazlığı!




 

İçerisi nefes alınamayacak kadar
havasızdı!.. adım başı her durakta inen ama daha fazlası ile binen yolcuların olduğu,
yeni binenlerin kendisine yer açmaya
çalışarak itiş kakış, canhıraş bir halde otobüsün içinde cebelleşerek, ama yine
de otobüse ayak basmış olmanın “buna da şükür!” modunda!.. 'iğne atsanız
yere düşmez, balık istifi her yolcunun!.. üstelik zamanını çoktan aşmış ve uzun
Aheste çek kürekleri...

Aheste çek kürekleri...







              'Taşlar içindeki taşta, insan neredeydi ?'  diyen sesi duydum önce!..
Dışarıdan gelen seslere içimdeki sesler karıştı.. 



İçim hiççç susmuyor!.. İçime
rahat vermiyor dışarıdan gelen çatlak sesler!.. Ama dışımda ölüm sessizliği
var!..






“konuşamıyorum!.. konuşamıyorum!..
konuşamıyorum!.. konuşursam, biliyorum beni boğacak!..” demiş ya şair…ve İlhan
İrem’de ne güzel
Biz büyüdük küçüldü dünyamız!

Biz büyüdük küçüldü dünyamız!


Hepimiz çocuktuk bir zamanlar… Güle-ede, düşe-kalka oyunlar oynardık birbirimizle!.. masumiyet yüreklerimizden taşar, samimiyet hallerimize yansırdı!.. hesap-kitap nedir, bilmezdik… hayatı da masallardaki gibi zannederdik!..  Olur olmadık şeylere gülerdik, bazen de kızardık birbirimize, en fazla saçlarımızı çekerdik öfkelenince! canımız acımışsa eğer o zaman ağlar ardından da hemen oracıkta
Beklenmedik bir ışıkla parlarsa gökyüzü!

Beklenmedik bir ışıkla parlarsa gökyüzü!











O, sezgilerine güveniyordu. Usul usul yaklaşmaktaydı fırtına! Bu ürperten sessizlik, bu iç karartan renksizlik hayra alâmet değildi pek. Camları açtı kadın kokladı havayı! kurşun gibi ağırdı hava!.. sanki tarifsiz bir sıkıntı ve içine dokunan bir efkâr kokusu vardı bu havada!.. ağaçların boynu bükük, sokak lambasının feri sönük!.. asırlık bir sütun gibi çakılı tek bir dal kıpırdamadan
Benim yönüm mutluluğun resmi !

Benim yönüm mutluluğun resmi !



  

" Mutluluk, bizi zorlayan kadere karşı kazanılan zaferlerin en büyüğüdür." (*)  


Stresin oldukça yoğun yaşandığı büyük şehirlerdeki yaşamlarımız, gün geçtikçe daha da çekilmez bir hal almakta. Keşmekeş haline gelen trafik, o hummalı kalabalıklar, hava kirliliği ve günden güne çoğalan o ruhsuz bakan yüzlerle karşılaşmak bizleri, metropollerden uzaklaştırmaya fazlasıyla yetecek unsurlar…