Ekosistem ve Madde Döngüleri

Ekosistem ve Madde Döngüleri


     1-Enerji Piramidi        2-Enerji Akışı             3-Besin Döngüleri  
       4-Azot Döngüsü         5-Fosfor Döngüsü       6-Karbon Döngüsü  
  7-Su Döngüsü            8-Biyoçeşitlilik                                   


Ekosistemler bir alanda yaşayan tüm organizmalardan ve bu organizmaların etkileşim içinde olduğu cansız çevreden oluşan sistemlerdir. Ekosistemler okyanuslar gibi çok büyük olabildikleri gibi, bir kaya altı ya da küçük bir su birikintisi gibi çok küçük de olabilirler. Ayrıca, büyük ekosistemlerin içinde çok sayıda küçük ekosistem bulunur. Ekosistemler, genel olarak üreticilerden, tüketicilerden, ayrıştırıcılardan ve cansız (abiyotik) maddelerden oluşur.


Bir ekosistemdeki enerji akışı enerji piramidiyle gösterilebilir. Enerji piramidinde beslenme basamakları üst üste bloklar halindedir, en alt basamağı birincil üreticiler oluşturur. Her basamaktaki enerji miktarının ancak % 10’luk bir kısmı bir üstteki basamağa geçer. Geri kalan kısım solunum sırasında ısı olarak kaybedilir. Biyokütle miktarı arttıkça birey sayısı azalır. Bu nedenle etçillerin sayısı otçullardan az olur. Ayrıştırıcılar her basamakla ilişkilidir. Birincil üreticiler güneş ışığındaki enerjinin ancak % 1’ini net birincil üretime dönüştürür.


Ekosistemlerde yaşamın devamı enerji akışı ve kimyasal döngü olarak tanımlanan iki süreçle sağlanır. Enerji güneş ışığı olarak sisteme girer ve üretici (ototrof) organizmalarla kimyasal enerjiye dönüştürülür. Besinlerdeki organik bileşikler halinde tüketicilere (heterotroflar) aktarılır ve ısı olarak ortama bırakılır. Karbon ve azot gibi elementler canlı ve cansızlar arasında döngüye girer. Fotosentez yapan organizmalar bu elementleri canlıların organik yapısına katar. Bu organik moleküllerin bazıları hayvanlar tarafından tüketilir. Organik moleküller hayvan ve bitki hücrelerinde tekrar yıkıma uğrar. Sonra da ayrıştırma gibi süreçler sonucu yeniden toprağa, suya ve havaya geri döndürülür.
Işık enerjisinin üreticiler tarafından kimyasal enerjiye dönüştürülmesi birincil üretimdir. Bu süreç ekosistem mekanizması ve enerji akışı çalışmaları için başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Bir ekosistemin enerji bütçesi birincil üretime bağlıdır. Üreticiler tarafından fotosentez sayesinde kimyasal enerjiye dönüştürülen ışık miktarına “toplam birincil üretim” denir. Bu üretimin tümü organizmalarda organik madde olarak depolanmaz. Organizmalar bunların bir kısmını hücre içindeki biyolojik olaylarda, örneğin solunumda kullanır. Kalan kısma da “net birincil üretim” denir. Bu aynı zamanda bir ekosistemde tüketicilerin hazır olarak kullanabileceği depolanmış kimyasal enerjidir. Net birincil üretim hesaplanırken brüt solunumda kullanılan enerji birincil üretimden çıkarılır.
Güneş’ten her gün 1022 joulluk (1 joule = 0,239 cal) enerji Dünya’ya ulaşır. Bu enerjinin bir kısmı emilir, bir kısmı da yansıtılır. Çok küçük bir bölümü de fotosentez yapan organizmalar tarafından kullanılır. Kullanılan ışık fotosentez için uygun dalga boyunda olan ışıktır. Fotosentez yapan organizmalara ulaşan görülebilir ışığın % 1’i fotosentez sayesinde kimyasal enerjiye dönüştürülür. Bu düşük orana karşın birincil üreticilerin yılda 170 milyar ton organik madde ürettiği tahmin ediliyor. Yeryüzündeki toplam üretim, farklı ekosistemlerin farklı katkılarıyla oluşur. Birincil üretime en fazla katkı tropikal yağmur ormanlarından gelir. Açık okyanus bölgeleri verimlidir, ancak geniş bir alan kapladıklarından birim başına düşen verim düşüktür. Bataklıklar ve mercan resifleri de yüksek üretime sahiptir, ancak bu ekosistemler çok geniş alan bir oluşturmadıklarından küresel ölçekte katkıları düşüktür. Çöllerde ve tundralarda üretim düşüktür. Sıcaklık, nem, besin maddeleri karasal ekosistemlerdeki birincil üretimi sınırlar. Denizlerde birincil üretimin sınırlanması azot, fosfor gibi besin maddeleriyle, tatlısu ekosistemlerindeyse ışıkla ilgilidir.
Birincil üretimin belirlenmesinde uzaktan algılama sistemleri kullanılır.








Sosyal ağlardan takip ederek güncellemelerden haberdar olabilirsiniz
            


Ekosistem ve Madde Döngüleri

Ekosistem ve Madde Döngüleri


      1-Enerji Piramidi        2-Enerji Akışı             3-Besin Döngüleri  
       4-Azot Döngüsü         5-Fosfor Döngüsü       6-Karbon Döngüsü  
  7-Su Döngüsü            8-Biyoçeşitlilik                                    


Karbon canlıların yapısındaki temel maddelerden biridir. Karbon doğada genel olarak karbondioksit (CO2) formunda bulunur. Karbon yeryüzünde atmosferde (hava küre), hidrosferde (su küre), litosferde (taş küre) ve biyosferde (canlılar küresi) bulunur. Atmosferde karbondioksit, hidrosferde karbondioksit ve bikarbonat, litosferde petrol, kömür, doğal gaz, canlılarda da organik moleküller halindedir. Karbon döngüsünde en önemli rol atmosferindir. Atmosferdeki karbon fotosentez için önemlidir. Fotosentez sırasında karbondioksit havadan alınır ve ışık enerjisi yardımıyla organik bileşiklerin üretiminde kullanılır. Bitkiler tarafından alınan karbonun bir kısmı solunum sonucu atmosfere geri verilir. Geri kalan kısım bitkilerin yapısına girer. Karbon, bitki öldüğünde ayrıştırıcılara, bitki tüketiciler tarafından tüketildiğindeyse hayvanlara geçer. Ayrıştırıcılar ve hayvanların solunumu sonucu karbondioksitin bir kısmı atmosfere verilir. Kalan kısım da toprağa karışır. Toprakta belirli bölgelerde çok fazla birikirse petrol, kömür gibi fosil yakıtlar oluşur. Fosil yakıtların kullanılması, atmosferin karbondioksit oranını çok fazla artırır.
Denizler ve okyanuslar da atmosferdeki karbon seviyesinin belirlenmesinde önemli rol oynar. Atmosferdeki karbon içeren gazlar denizlere ve okyanuslara difüzyon yoluyla geçebilir. Sucul ekosistemin bitkileri de karasal bitkiler gibi karbonu fotosentez yoluyla sentezler ve depolar. Sucul ekosistemin tüketicileri bu bitkileri yer ve solunum yaparak karbonu suya geri verirler ve karbon tekrar döngüye girer. Ayrıca karbonun bir kısmı sucul bitkiler ve hayvanlar öldüğünde okyanusun ya da denizin dibine çöker, ayrışmaya uğrar ve döngüye karışır. Büyük oranda karbon, okyanuslarda ve denizlerde bikarbonat formunda depolanır.


Döngüler içinde en önemlilerden biri su döngüsüdür. Organizmaların yapısının büyük bir kısmı su içerir. Yaşadığımız Dünya’nın da büyük bir kısmı sularla kaplıdır. Hava, kara ve denizler arasında devamlı su değişimi vardır. Ancak su döngüsü kimyasal bir süreçten çok fiziksel bir süreç olarak kabul edilir. Döngü genel olarak sıvı ve gaz fazları arasındaki değişiklikleri, sıvı haldeki suyun ve su buharının taşınması sırasındaki değişiklikleri içerir. Su döngüsü buharlaşma, yoğunlaşma ve yağışlar halinde bölümlere ayrılır. Güneş’in yeryüzünü ısıtmasıyla birlikte buharlaşma başlar ve yeryüzünde bulunan su (okyanus, deniz, göl, akarsular, toprak yüzeyi vb.) atmosfere verilir. Bitkiler ve diğer canlılar da terleyerek suyun buharlaşmasına katkıda bulunur. Atmosferdeki su soğuyarak yoğunlaşır ve bulut halini alır. Daha da soğuk hale gelince su damlaları halinde yeryüzüne düşer. Suyun bir kısmı da canlılar tarafından kullanılır. Bu suyun bir kısmı akarsular aracılığıyla denizlere ve okyanuslar gider. Bir kısmı da toprakta süzülür. Sonra yeraltı suları olarak yine denizlere ve okyanuslara gider. Sonra buharlaşma tekrar başlar ve döngü devam eder. Okyanus ve deniz üzerinde buharlaşma sonucu su buharı oluşur. Karalarda buharlaşan suyun % 90’ı bitkilerdeki terlemeye uygun olarak ortaya çıkar ve bu olay evapotranspirasyon olarak adlandırılır.
İnsan nüfusunun hızlı artışı barınma, yiyecek, giyecek vb gibi gereksinimlerin de artmasına neden oluyor.
Bunlar da yeni yerleşim alanlarını, yeni ve daha fazla tarım alanlarını, yeni endüstriyel yatırımları da beraberinde getiriyor. Bu etkinliklerin tümü doğal ekosistemlerin işleyişi, enerji akışı ve kimyasal döngüler üzerinde olumsuz etki yapar. Bu etkiler bölgesel olabildiği gibi çok geniş alanları da etkileyebilir.
Örnek vermek gerekirse, tarımda kullanılan endüstriyel gübreler, fosil yakıtlar, zehirli maddeler, insan etkinliklerin atmosferdeki karbondioksit oranını artırması, ozonu azaltması gibi etkenler ekosistemlerdeki enerji akışını, kimyasal döngüleri ve besin zincirini bozar.


İnsan etkinliklerinin bir sonucu da biyoçeşitliliğin azalması üzerinedir. Bu etkinlikler türlerin doğal yaşam alanlarının bozulmasına, istilacı türlerin yeni ortamlara girmesine, doğal toplulukların aşırı kullanılmasına, besin zincirinin bozulmasına neden olur.
Biyoçeşitliliğin azalmasında en büyük etkiyi doğal yaşam alanlarının bozulması yapar. Yeni yerleşim yerleri, tarımsal etkinlikler, ormancılık, madencilik doğal yaşam alanlarının bozulmasına neden olur. Dünya Doğa Koruma Birliği (IUCN), soyu tükenen veya tehlike altında olan, az rastlanan türlerin yaklaşık %75’inin doğal yaşam alanlarının bozulduğunu belirtiyor. Doğal yaşam alanlarının bozulması, yalnız karasal ekosistemlerde değil, sucul ekosistemlerde de gerçekleşiyor. Doğal yaşam alanlarının bozulmasının yanı sıra parçalara ayrılarak küçülmesi de biyoçeşitliliği azaltır.








Sosyal ağlardan takip ederek güncellemelerden haberdar olabilirsiniz
            

Ekosistem ve Madde Döngüleri

Ekosistem ve Madde Döngüleri


      1-Enerji Piramidi        2-Enerji Akışı             3-Besin Döngüleri  
       4-Azot Döngüsü         5-Fosfor Döngüsü       6-Karbon Döngüsü  
  7-Su Döngüsü            8-Biyoçeşitlilik                                  


Ekosistemlerde enerji Güneş tarafından karşılanır ve sınırsız olarak kabul edilir. Kimyasal elementler sınırlıdır ve döngüsel olarak kullanımları önemlidir. Bir organizma öldüğü zaman yapısında bulunan moleküller ayrıştırıcıların da etkisiyle daha basit yapılı moleküller haline getirilip toprağa, suya ve atmosfere geri verilir ve döngü sağlanır. Yaşamın devamı için karbon, su, azot ve fosfor gibi maddeler ekosistemler içinde döngüsel olarak kullanılır. Canlılar bu maddeleri gereksinimleri doğrultusunda alır, kullanır ve ortama geri verir. Canlı ve cansız varlıklar arasında gerçekleşen bu döngüler kimyasal elementlerin döngüsü, madde döngüsü, biyojeo kimyasal döngüler adlarıyla bilinir. Farklı ekosistemlerin besin döngülerinin hızları da farklıdır. Bunun nedeni ayrışma hızlarının farklı olmasıdır. Örneğin tropikal yağmur ormanlarında organik maddelerin çoğu 1-2 ay ile 1-2 yıl içinde ayrışabilir. Ilıman bölgelerde bu süre 4-6 yıl kadar sürer. Tundra bölgelerinde ayrışma 50 yıl kadar sürer. Ayrışma hızını, dolayısıyla da besin döngü süresini sıcaklık, su ve oksijen durumu belirler. Bunların yanı sıra toprağın kimyasal yapısı ve yangınlar da besin döngü süresini etkiler.


Dünya’nın atmosferinin % 80’i azot gazından (N2) oluşur. Gaz formundaki azot genelde canlılar tarafından (bazı mikroorganizmalar hariç) kullanılamaz haldedir. Azotun canlılar tarafından kullanılabilmesi için amonyağa dönüştürülmesi yani bağlanması gerekir.
Volkanik etkenler, yıldırım gibi doğa olayları sonucu oluşan elektrik boşalımları döngüye bir miktar azot girmesini sağlayabilir. Ancak canlıların kullanabileceği formdaki azotun büyük bölümü, karasal ekosistemlerde serbest yaşayan (ortak yaşam olmayan) toprak bakterileri ve bazı bitkilerin, özellikle baklagillerin köklerindeki yumrularda ortak yaşayan bakteriler (Rhizobium) tarafından oluşturulur. Yani azot gazı amonyağa dönüştürülür. Sucul ekosistemlerde bazı siyanobakteriler azot bağlayıcı özelliktedir.
Karasal ekosistemlerdeki azot bağlayan bakteriler, azotu amonyağa (NH3) dönüştürerek diğer organizmaların kullanımı için toprağa salar. Buradaki fazla amonyak bakteriler tarafından önce nitrite (NO2), ardından da nitrifikasyon denilen işlemle nitrata (NO3) dönüştürülür. Nitratlar bitkiler tarafından emilerek amino asit, protein gibi moleküllerin yapımında kullanılır. Hayvanlar azot ihtiyaçlarını bitkileri ya da diğer hayvanları yiyerek karşılar. Besin zincirine bu biçimde giren azot, bitkiler ve hayvanlar öldüğünde ayrışarak tekrar toprağa döner.
Ayrışmayı bazı bakteriler ve mantarlar yapar. Toprakta bulunan ve denitrifikasyon bakterileri olarak bilinen bazı bakteriler, nitriti ya da nitratı tekrar azot gazına dönüştürür. Denitrifikasyon olarak bilinen bu işlem sonucunda bir miktar azot tekrar atmosfere karışır ve döngü devam eder. Doğal sistemlerdeki azot döngüsünün büyük bir kısmında, atmosferdeki azot değil topraktaki ve sudaki azotlu bileşikler kullanılır. Atmosfer ve toprak arasındaki azot alışverişi uzun dönemde önemlidir. Ancak ekosistemlerdeki azotun büyük bir kısmı ayrıştırma ve yeniden emilim ile döngüde tekrar tekrar kullanılır.


Yaşam için önemli bir mineral olan fosfor, kemiklerin ve dişlerin yapısında bulunur. Nükleik asitlerin, fosfolipitlerin, ATP’nin ana bileşenlerindendir. Canlılar çok miktarda fosfora ihtiyaç duyar. Fosfor döngüsünün temelinde, fosforun karasal ekosistemlerden denizel ekosistemlere, denizel ekosistemlerden de karasal ekosistemlere taşınması yatar. Fosfor doğada inorganik bir bileşik olarak fosfat halinde bulunur. En önemli kaynak kayaçlardır. Kayaçlar atmosferik olaylar sonucu (rüzgâr, yağmur, erozyon vb.) aşınır. Toprağa karışan fosfor yağmurlarla akarsulara, göllere ve okyanuslara taşınır. Burada kayaçların yapısına girerek depolanır ve yıllarca kalabilir.
Fosforun karaya çıkması deniz tabanının yeniden yükselmesi gibi olaylarla (örneğin kıta hareketleriyle) gerçekleşir. Deniz tabanının yükselmesinden sonra ya da deniz seviyesinde aşınmanın başlamasıyla döngü devam eder. Ekosistemlerde fosfor döngüsü daha hızlıdır. Bitkiler, fosforun çözünüp iyonlaşmış formunu kullanır. Bitkiler topraktan fosforu alarak biyolojik yapılarına katar. Tüketiciler bitkileri yediğinde fosfor onlara geçmiş olur. Tüketiciler de boşaltım yoluyla fosforu tekrar toprağa verir. Buradaki fosforun bir kısmı bitkiler tarafından tekrar alınır ve döngü devam eder. Bir kısmı da denizel ortamlara sürüklenir ve tekrar döngüye katılır. 
Denizlerdeki fosfor deniz canlılarının fosfor ihtiyacını da karşılar. 









Sosyal ağlardan takip ederek güncellemelerden haberdar olabilirsiniz
            

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YER ALTI SUYUNUN KULLANILMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YER ALTI SUYUNUN KULLANILMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

A. DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YER ALTI SUYUNUN KULLANILMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
5.Yer Altı Suyunun Kullanılmasının Çevresel Sonuçları
Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar yer altı suları çeşitli amaçlar için
kullanmaktadır. Bunun uzun vadede iki önemli sonucu ortaya çıkar: Birincisi su
tablası seviyesinin azalması, ikincisi ise kıyı kesimlerinde tatlı suyun tuzlu
suyla yer değiştirmesidir. Yer altı sularının kullanımının çevresel sonuçları
arasında yerin çökmesi ve toprağın tuzlanması da yer alır.
Yurdumuzdaki Konya Havzası'nda da yağışların azalması, sıcaklık ve bilinçsizce
su tüketimi sonucunda büyük bir çevre felaketiyle karşılaşılmaktadır. Havza
içinde yer alan göller ve akarsuların kurumasıyla yer altı suları giderek
azalmaktadır. Yer altı su seviyesinin düşmesi sonucu Tuz Gölü'nden ovaya doğru
su girişi olacak ve bunun sonucunda tarım alanlarında çoraklaşma yaşanacaktır.
Ayrıca yer altı sularının aşırı çekilmesi burada obruk oluşumunu hızlandırarak
Türkiye'nin en büyük ovasını delik deşik hâle getirecektir.
Yer altı suyu kullanımındaki mekânsal etkiler, ülkelerin aldığı tedbirlere göre
değişiklik göstermektedir.
Dünyanın önemli şehirlerinden biri olan Mexico City, kurumuş göl tabanı üzerine
kurulmuştur .Bu şehir, 1940-1985 yılları arasında yedi metreden fazla çökmüş
,günümüzde de yılda 5 ile 40 cm arası çökmeye devam etmektedir. Bunun en önemli
nedeni kurulduğu yapısal alanın özelliği ve yer altı sularının yüzlerce kuyudan
aşırı derecede çekilmesidir.
İsrail'in Telaviv şehrinde yer altı suyu seviyesinin azalmasıyla 60 km2 kadar
bir alanda su seviyesinin deniz seviyesi altına inmesi ve deniz suyunun yer altı
suyuna karışması ciddi bir sorun oluşturmuştu.1960'ların ortalarında havzalar
arası su transferi ile 8 km uzunluğunda bir dizi kuyuya tatlı su enjekte
edilerek kıyı boyunca tatlı su bariyeri oluşturulması, aşırı çekimle boşalan
akiferin dolmasına yardımcı oldu. 1969'da durum normale döndü. Aynı sorun kıyı
boyunca uzanan kuyularda yeniden ortaya çıkınca birkaç yıl içinde kıyılardaki
kuyuların % 20'sini kapatma kararı alındı. Böylece çok önemli bir sorun önlenmiş
oldu.
DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YAĞMUR ORMANLARININ TAHRİBATI ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER VE TAHRİP OLMASI SONUCU ORTAYA ÇIKAN PROBLEMLER LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YAĞMUR ORMANLARININ TAHRİBATI ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER VE TAHRİP OLMASI SONUCU ORTAYA ÇIKAN PROBLEMLER LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

A. DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ YAĞMUR ORMANLARININ TAHRİBATI ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER VE TAHRİP OLMASI SONUCU ORTAYA ÇIKAN PROBLEMLER LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
3. Yağmur Ormanlarının Tahribatı Üzerinde Etkili Olan Faktörler
*Kara yolu inşaatları amaçlı orman tahripleri
*Et üretimi için büyük otlakların oluşturulmasıyla meydana gelen orman
tahripleri
*Kereste üretmek için ağaç kesimi amaçlı orman tahripleri
*Altın, kalay, demir, alüminyum cevheri gibi kaynakların işletilmesi sırasında
meydana gelen orman tahripleri
*Hidroelektrik santral inşaatlarının neden olduğu orman tahripleri
*Hızla gelişen turizm endüstrisinin neden olduğu orman tahripleri
4.Yağmur Ormanlarının Tahrip Olması Sonucu Ortaya Çıkan Problemler
*Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri
*Biyotik türlerin yok olması
*Erozyonun artması
*Kuraklık
*Tarımsal verimsizlik
*Sel ve taşkınların sıklık ve şiddetinin artması
*Yerel halkın sosyal, kültürel ve ekonomik zarar görmesi
DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ORMANLAR DOĞAL KAYNAKLARDAN BİRİDİR LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ORMANLAR DOĞAL KAYNAKLARDAN BİRİDİR LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

A. DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ORMANLAR DOĞAL KAYNAKLARDAN BİRİDİR LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
Dünya ormanlarının yaklaşık %55'i gelişmekte olan ülkelerde geri kalanı da
gelişmiş ülkelerde yer almaktadır. Dünya ormanları içinde önemli bir yere sahip
olan tropikal yağmur ormanları 1950'lere kadar yeryüzünün %15'ini kaplıyordu.
Günümüzde yağmur ormanları dünyanın %6'sını kaplamaktadır. Buna karşın
yeryüzündeki hayvan ve bitki çeşitlerinin yarısından fazlası buralarda
yaşamaktadır. Bu ormanlar dünyadaki oksijenin %40'ını sağlar. Ancak yeryüzündeki
yağmur ormanları büyük bir hızla tahrip edilmektedir.
Afrika Kıtası'ndaki Zaire Havzası Ormanlarının (Guyana, Surinam, Gabon, Kongo ve
Zaire) çoğu henüz tehdit altında değildir. Buna karşılık Filipinler, Tayland,
Malay Yarımadası, Vietnam, Bangladeş, Avustralya, Endonezya, Orta ve Güney
Amerika, Madagaskar ile Batı Afrika'daki ormanlar çok büyük bir hızla
tüketilmektedirler.
Ekvatoral yağmur ormanları kuşağı, bulunduğu ülkeler için önemli bir zenginlik
kaynağıdır. Bu kuşakta yer alan ülkeler ekonomideki açıklarını yağmur
ormanlarından elde ettikleri gelirler ile kapatmaya çalışmaktadır.Tropikal orman
kaybının nedenlerinden bazıları Latin Amerika'da yeni yerleşme yerleri ve tarla
açmak, Afrika ve Asya'da ise kereste ve yakacak odun elde etmekten
kaynaklanmaktadır. Orta Amerika'nın küçük adalarında turizm amaçlı yapılan
inşaatlar nedeniyle orman örtüsü azaltılmıştır.Kosta Rika'nın yağmur ormanları
muz tarlaları hâline dönüştürülmek için tahrip edilmiştir. Dünyanın en büyük
odun hamuru ihracatçısı Endonezya'da odun hamuru temin etmek ve tarımsal amaçlı
orman açmak yüzünden tropikal ormanların büyük bir kısmı ortadan kaldırılmıştır.
Ayrıca Endonezya Adalarının yağmur ormanları Japonya'nın kereste ihtiyacını
karşılamak için gittikçe tüketilmektedir.
Azalmanın hızını vurgulamak için dünyada her saniyede bir futbol sahasından daha
büyük bir alanı kaplayan ormanların ortadan kalktığını söylemek yeterli
olacaktır.
DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ TAŞ OCAKLARININ ÇEVREYE ETKİLERİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ TAŞ OCAKLARININ ÇEVREYE ETKİLERİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

A. DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ TAŞ OCAKLARININ ÇEVREYE ETKİLERİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
1. Taş Ocaklarının Çevreye Etkileri :Doğal çevre ile olumsuz etkileşimi olan ve
mekânsal etkilerinin en aza indirildiği doğal kaynak kullanımları, çevresel
sonuçları açısından problemsiz uygulamalardır.Taş ocağı, taş çıkartmak için yer
kabuğunun yüzeyinde açılan ocaktır.
Etkileri: Taş ocaklarının faaliyeti sonucu oluşan tozlar, insanlar ve bitkiler
üzerinde olumsuz etki yapar. Bu hava kirleticiler, bitki örtüsünün ve ekili
alanların zarar görmesine neden olur. Taş ocaklarından çevreye verilen atık
maddeler; çevredeki bitki örtüsüne, toprak yapısına, havaya, suya, tarım
alanlarına ve canlı habitatlarına zarar verir.
Bazı ülkelerde taş ocaklarının çeşitli patlayıcılar kullanılarak işletilmesi;
doğal çevre üzerinde bozucu, yıkıcı, tahrip edici, insan yaşamı üzerine çok
çeşitli olumsuz etkilere hatta yaralanma ve kazalara neden olmaktadır .
Bazı ülkelerde ise taş ocaklarında kesme yöntemlerinin kullanılarak taş üretimi
yapılması hâlinde patlatma ile doğal çevreye verilen zararlar önlenmekte, daha
randımanlı üretim yapılmaktadır . Bu işletim yöntemiyle olumsuz anlamdaki
mekânsal etkileri en aza indirilmektedir. Ses, gürültü ve hava kirliliği sorunları azalmakta, yüzey ve
yer altı drenaj problemleri kontrol edilebilmektedir.
DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ARAL GÖLÜ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ARAL GÖLÜ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

A. DOĞAL KAYNAKLARIN ÇEVRESEL ETKİLERİ ARAL GÖLÜ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
Su, bir doğal kaynaktır. Göller ise doğal yollarla oluşmuş yeryüzündeki su
depolarıdır. Kazakistan ile Özbekistan arasında yer alan Aral Gölü 1960'lı
yıllarda dünyanın dördüncü büyük gölüyken 2000'li yıllarda büyük bir hızla çöle
dönmüştür.Aral Gölü'nü besleyen iki önemli akarsu olan Amuderya ile
Siriderya'nın suları üzerinde yapılan barajlar, yanlış sulama teknikleri ve
aşırı su çekilmesi sonucunda, Aral Gölü'ne ulaşmadan tükenmeye başlamıştır.
Önemli su kaynakları tarafından yeterince beslenemeyen Aral Gölü, aşırı
sıcakların da etkisiyle yaşanan yoğun buharlaşma yüzünden hızla kurumaya
başlamıştır. Ayrıca suların
azalmaya başladığı dönemde sulu tarımın yapıldığı bölgelerde kimyasal ilaçlar
aşırı kullanılmıştır. Bu yüzden sular kirlenmiş, göldeki su seviyesi düşerek
ortaya zehirli bir çöl çıkmıştır.
Yanlış doğal kaynak kullanımıyla Aral Gölü'nde meydana gelen olumsuzluklar:
*Son 30 yıl içinde Aral Gölü alanının %40'ı, hacminin ise %75'i kayboldu.
*Rüzgâr erozyonunun etkisiyle göl çevresinde binlerce kilometre kare
genişliğinde zehirli bir çöl meydana geldi.
*Tuzlanma sonucu tarım alanları kullanılamaz hâle geldi.
*Bölgede kış mevsimi eskiye göre daha erken başladı, daha sert geçti.
*Liman ve tersanelerin bulunduğu yerler günümüzde gemi mezarlığı hâline geldi.
DOĞAL KAYNAKLARIN DEĞERİ VE KULLANIMININ DEĞİŞİMİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN DEĞERİ VE KULLANIMININ DEĞİŞİMİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN DEĞERİ VE KULLANIMININ DEĞİŞİMİ LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
Doğal kaynakların insan için önemi, zaman ve mekâna göre değişmektedir. Doğal
kaynakların insan için öneminin, zaman ve mekâna göre değişiminde insanın zaman
içinde değişen ihtiyaçları, doğal kaynakların kalitesi ve tüketim hızları
etkilidir. Örneğin, su, ilk dönemlerde sulama amaçlı kullanılırken günümüzde
enerji üretimi, turizm, sanayi ve teknolojinin gelişmesinde önemli rol
oynamaktadır. Dolayısıyla ülkelerin sanayi ve teknolojideki gelişmişlikleri,
sahip oldukları doğal kaynakların değerleri için belirleyici olmaktadır.
İnsanın Neolitik Çağda toprağı ekip biçmeye başlamasıyla tarım toprakları doğal
bir kaynak olarak önem kazanmaya başlamıştır. Tarım arazilerinin bu önemi,
nüfusun artmasına paralel olarak giderek büyümüştür. Artan ihtiyaç ve teknolojik
imkânlar ilkel tarımdan sulu tarıma geçişle birlikte ziraat faaliyetlerinde
modern tarım tekniklerinin kullanılmasını gerekli kılmıştır.
Doğal kaynakların en önemlilerinden biri de ormanlardır. Ormanlar önceleri
çoğunlukla tahrip edilerek kullanıyordu. Günümüzde orman tahribi olan sahalarda
ağaçlandırma yapılması ya da ormanların koruma altına alınması gibi
uygulamalarla ormanlardan faydalanılmaya çalışılmaktadır.
Doğal kaynaklara olan talep gelişen teknolojiye ve ihtiyaçlara bağlı olarak
zaman içinde değişmiştir. Doğal kaynaklara esas önemini kazandıran faktörler
dünya nüfusunun artışı ve çağdaş sanayideki teknik gelişmelerdir.
Taş kömürüne yöneliş,XIX. yüzyılda Batı ülkelerine yayılan (Avrupa,
Anglo-Amerika ülkeleri) yüksek fırınlar ve gelişen demir-çelik sanayisi ile
başlamıştır. Demir-çelik endüstrisi, öncelikle demir cevheri ve maden kömürü
kaynaklarına gerçek ekonomik değerini kazandırmıştır.Maden kömürü yatakları Batı
sanayi uygarlığının gelişmesinin temelini oluşturan ve büyük ölçekte kullanılan
ilk yakıttır.
Demir-çelik sanayisindeki gelişmeler, maden kömürü üretimini de teşvik
etmektedir. Demir cevheri yaklaşık XVIII. yüzyıl başlarına kadar Batı
ülkelerinde odun kömürü enerjisinden yararlanılarak ergitiliyordu. Bu nedenle de
cevher işleme atölyeleri ABD, İngiltere, İsveç ve diğer Batı ülkelerinde orman
bölgeleri ve yakınlarındaki demir cevheri yatakları çevresinde toplanmıştı.Odun
kömürünün enerji kaynağı olarak kullanılmasının ormanların alabildiğine tahrip
edilmesi gibi sakıncaları vardı.Demir-çelik sanayisindeki gelişmeler önce
İngiltere'de daha sonra bazı Avrupa ülkeleri ve ABD'de demir cevherini maden
kömürü ile ergitme denemelerinin başlamasına yol açmıştır.
İlk yüksek fırın, 1745 yılında İngiltere'de kurulmuştur. Bu tarihten sonra maden
kömürü giderek demir-çelik endüstrisinin vazgeçilmez bir enerji kaynağı durumuna
gelmiştir. XX. yüzyıl başlarında petrol, elektrik (beyaz kömür) ve nükleer
enerji, sanayi faaliyetlerinin kömüre bağımlı olmasını önlemiştir. Örneğin,
demir-çelik endüstrisinde başta gelen ülkelerden olan İsveç, demir madeni
yatakları yönünden zengindir. İsveç'te kömürün bulunmaması nedeniyle demir-çelik
endüstrisinde yüksek fırınların çalıştırılmasında elektrik enerjisi
kullanılmaktadır. Bundan dolayı İsveç'te çelik üretimi pahalıya mal olmaktadır.
İçten yanmalı ve içten patlamalı motorların icadı,petrolün termik güç olarak
önemini artırmıştır. 1937'de jet motorunun icadı ile jet yakıtına olan ihtiyaç,
petrolün daha da değerlenmesine yol açmıştır. Zamanla dizel motorlar ve gaz
türbinleri ile elektrik üretilmiştir.
Kömürün sanayideki önemli rolü bugün bile devam etmektedir. Dünya'daki kömür
üretiminin % 69'u elektrik üretimi amacıyla kullanılmaktadır. Gelecekte elektrik
üretiminde kömürün payının azalacağı, doğal gazın payında ise önemli artışların
olacağı tahmin edilmektedir. Buna karşın kömürün elektrik üretiminde en çok
kullanılan yakıt olma niteliğinin değişmeyeceği öngörülmektedir.
Bölge ya da ülkelere göre maden kömürünün kullanımı değişiklikler gösterir.
Örneğin, enerji elde etmede katı yakıtlar, petrol alanı olan Orta Doğu (%1,5) ve
Latin Amerika'da (%5,4) en düşük orana, Çin (%7,5) ve Asya'nın geri kalan
kesimlerinde (%43,7) ise en yüksek orana ulaşmaktadır. Günümüzde Çin, Hindistan,
Güneydoğu Asya ve Güney Amerika'da metal sanayisinin gelişmesi kömür tüketimini
arttırmıştır.
DOĞAL KAYNAK KULLANIMININ FARKLI OLMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI KONUYA BAŞLARKEN SAYFA 206 LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAK KULLANIMININ FARKLI OLMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI KONUYA BAŞLARKEN SAYFA 206 LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF

DOĞAL KAYNAK KULLANIMININ FARKLI OLMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI KONUYA BAŞLARKEN SAYFA 206 LİSE 11.SINIF COĞRAFYA KİTABI LİSE 3.SINIF
1.Her ülkenin doğal kaynaklarının potansiyeli eşit değildir. Bunun nedenlerini
sınıfta tartışınız.
Ülkelerin coğrafi konumu ve yüzölçümleri,jeolojik geçmişi,iklim
özellikleri,yerşekli özellikleri,ülkelerin gelişmişlik düzeyi ve doğal
kaynakların geçmişteki kullanımı doğal kaynakların potansiyelinin farklı
olmasına yol açar.
2.Ülkelerin doğal kaynak kullanımının meydana getirdiği olumlu ve olumsuz
çevresel sonuçlar nelerdir?
Olumsuz Sonuçlar:Doğal kaynak kullanımı hem kaynağın hızla tüketilmesine sebep
olmakta hem de coğrafi çevreye ve sonuç olarakta insane zarar vermektedir.
Olumlu Sonuçlar:Sanayi ve diğer ekonomik faaliyetler gelişir ve değişir.
İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması ve daha rahat yaşaması sağlanır.Doğal
kaynaklar yönünden zengin ülkeler ekonomik gelir elde eder.